8 Eylül 2012 Cumartesi

HİCAP-2


                                                             HİCAP -2

                 Ortaokulun ikinci sınıfındaydım. Komşumuz ve en iyi arkadaşım Sabriye ile okula her gün beraber gider gelirdik. Sabriye de benim gibi uzun boylu, zayıf, beden eğitimi dersi hariç bütün derslerde çok başarılı bir öğrenci idi. Omuzlarına kadar uzanan sarı saçları, ince ve zarif endamı, ter temiz kılık ve kıyafeti ile tertipli, düzenli bir kızdı Sabriye, aynı zamanda sınıfımızın değil belki okulumuzun en güzel kızıydı.
                Bir gün akşam paydosunda evlerimize gitmek üzere sınıftan çıktık. Her zaman olduğu gibi o gün de erkek çocuklar okul koridorunda, merdivenlerde çeşitli şeyleri bahane ederek oyalanıyorlardı, ama aslında onların bizim çıkmamızı beklediklerini biz biliyorduk. İkinci katın merdivenlerinden inip, okuldan çıkmak üzereydik ki, girişteki genişçe koridorun sağ tarafında, ayakta duran ve okuldan çıkmakta olan her öğrenciye dikkatle bakan okul müdürü Hazin Çokol beni görünce, sağ elinin işaret parmağını bana doğru uzatarak, “ Sen, gel bakalım!” Dedi.
                 Alnında büyük bir yara izi olan Hazin Çokol, topal ayağı ve kalın ensesi ile önüm sına yürüyerek müdür odasına girdi. İçeride ismini bilmediğim kısa boylu, tıknaz, başı hep öne doğru eğik olarak durduğu için insana aşağıdan yukarıya doğru bakıyormuş hissi veren bir kişi daha vardı. Odanın ortasında ayakta duran müdür beyin sağ ayağı yere iyice basmıştı ama, biraz kısa olan sol ayağının ancak uç kısmı yere değebiliyordu. Galiba alnındaki yarayı ve bir ayağındaki özrü, sarhoş olarak kullandığı özel arabası ile uçurumdan zeytinliğe doğru yuvarlandığı bir trafik kazası sonucu almıştı. Kolunda, kaburgalarında ve dişlerindeki kırıklarla birlikte,  kırılan ayağı ve alnındaki yarası için de uzun süren titiz bir tedavi görmüşse de, doktorlar  ancak bu kadar iyileştirebilmişlerdi.
                Sağdan sola doğru sallanıp, yalpa yaparak bana bir adım daha yaklaşan Hazin Bey, hiç de  insaf ve merhamet belirtileri taşımayan,  nefret dolu bakışlarını yüzümde gezdirdikten sonra, dişlerini sıkarak konuşuyormuş  gibi bir sesle sordu. Onun bu konuşma şekli taklit kabiliyeti olan öğrenciler tarafından zaten sınıflarda  hep şaka konusu olurdu.
-          Kızım senin başın kel midir?
                     O anda hiç beklemediğim bu soru,  tertemiz ve insan sevgisi ile dopdolu olan çocuk kalbimde, en güçlü hasmını bile nakavt eden boksörün yumruklarından daha ağır bir yara ve hasar açmıştı. Ne diyeceğimi, nasıl cevap vereceğimi bilemez haldeydim. Kekeleyerek,
                - Hayır, dedim.
                - O halde niçin örtünüyorsun? Şu başındaki eşarp ta ne?
  - Ne gerek var buna?
  - Bu okulun bir kuralı var kızım ona uymak zorundasın.
                - Okul kurallarına uyuyorum efendim, ayrıca birinci karnedeki not ortalamam 9,8 di ve bir gün bile devamsızlığım yo… sözümü sertçe keserek,
                - Onu demiyorum, anlamamazlıktan gelme, şu başındaki bez parçasını diyorum.
Bunları söylerken “bez parçası” kelimelerine vurgu yapıyor, bez kelimesindeki “z” harfini uzatarak “bezzz” diyordu.
                - Okula gelince çıkarıyorum efendim, burada örtünmüyorum ki.
                - Olsun okul kıyafetini giydiğin her yer ve durumda, nerede olursan ol örtünemezsin. Hem ne gerek var buna canım, niçin yapıyorsun bunu, böyle saçmalıkları?
                İçinde bulunduğum ortam benim yaşımda bir kız için hiç de kolay ve uygun bir durum değildi. Buna rağmen asla bir korku duymadığım gibi, biraz önce içimde hissettiğim sıkıntı da gitmiş, onun yerini az da olsa cevap verme, mücadele etme azmi almıştı.
-          Saçmalık değil efendim, Allah’ın emri olduğu için örtünüyorum, dedim.
-          Allah’ın böyle bir emri yok, olmaz, olamaz  böyle bir şey.
-          Var müdür bey. Nur suresi otuz bir ve Ahzap suresi ellidokuzuncu ayetler.
    Müdür Hazin Çokol abandone olmuş gibi sendeledi, gözleri fal taşı gibi açıldı, bana bir cevap vermek istediği belli idi ama söyleyecek bir şey bulamıyordu. Müdür Beyi sendeleten bu cevabın aklıma gelmesi, kesinlikle benden değil, Allah’ın lutfu ve yardımı idi. Kul sıkışmıştı çünkü…
-          Terbiyesiz, haddini bil, sen benim muhatabım değilsin, dedi.
 Bu hakaret çok zoruma gitmişti, ama yapacak bir şeyim yoktu. Kederli bir sesle ve önüme bakarak
                   -  Ben O……..  ci nin kızıyım. Ben terbiyesizlik yapmam, o zaman babam sizin muhatabınızdır ona söyleyeyim, siz onunla konuşun efendim.
                  Dışarı çıktığımda bütün çocuklar evlerine gitmişlerdi, fakat sevgili arkadaşım Sabriye okul bahçesinde beni bekliyordu. Kederli ve perişan halimi görünce koşarak bana doğru geldi ve “Ne oldu? Ne var? Ne diyormuş…?” İçeride olanları olduğu gibi anlatınca Sabriye, benim can arkadaşım dedi ki: “ Serpil şu örtü meselesinin aslını müsait bir zamanda bana da anlatsana, şuna inat ben de örtüneceğim. Vallahi yapacağım bunu.” Yok Sabriye dedim,  ona inat değil, Rabbimizin emri olduğu için olmalı bu…
                  Evet Sabriye sözünde durdu ve dediğini yaptı. Kalbleri eviren çeviren, halden hale sokan Rabbim’e hamdolsun. O ne büyük yardımcı, ne güzel yol göstericidir…
Devam edecek…

                                                             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder