HİCAP -2
Ortaokulun ikinci sınıfındaydım.
Komşumuz ve en iyi arkadaşım Sabriye ile okula her gün beraber gider gelirdik.
Sabriye de benim gibi uzun boylu, zayıf, beden eğitimi dersi hariç bütün
derslerde çok başarılı bir öğrenci idi. Omuzlarına kadar uzanan sarı saçları,
ince ve zarif endamı, ter temiz kılık ve kıyafeti ile tertipli, düzenli bir
kızdı Sabriye, aynı zamanda sınıfımızın değil belki okulumuzun en güzel
kızıydı.
Bir gün akşam paydosunda
evlerimize gitmek üzere sınıftan çıktık. Her zaman olduğu gibi o gün de erkek
çocuklar okul koridorunda, merdivenlerde çeşitli şeyleri bahane ederek
oyalanıyorlardı, ama aslında onların bizim çıkmamızı beklediklerini biz
biliyorduk. İkinci katın merdivenlerinden inip, okuldan çıkmak üzereydik ki,
girişteki genişçe koridorun sağ tarafında, ayakta duran ve okuldan çıkmakta
olan her öğrenciye dikkatle bakan okul müdürü Hazin Çokol beni görünce, sağ
elinin işaret parmağını bana doğru uzatarak, “ Sen, gel bakalım!” Dedi.
Alnında büyük bir yara izi
olan Hazin Çokol, topal ayağı ve kalın ensesi ile önüm sına yürüyerek müdür
odasına girdi. İçeride ismini bilmediğim kısa boylu, tıknaz, başı hep öne doğru
eğik olarak durduğu için insana aşağıdan yukarıya doğru bakıyormuş hissi veren
bir kişi daha vardı. Odanın ortasında ayakta duran müdür beyin sağ ayağı yere
iyice basmıştı ama, biraz kısa olan sol ayağının ancak uç kısmı yere
değebiliyordu. Galiba alnındaki yarayı ve bir ayağındaki özrü, sarhoş olarak
kullandığı özel arabası ile uçurumdan zeytinliğe doğru yuvarlandığı bir trafik
kazası sonucu almıştı. Kolunda, kaburgalarında ve dişlerindeki kırıklarla
birlikte, kırılan ayağı ve alnındaki
yarası için de uzun süren titiz bir tedavi görmüşse de, doktorlar ancak bu kadar iyileştirebilmişlerdi.
Sağdan sola doğru sallanıp,
yalpa yaparak bana bir adım daha yaklaşan Hazin Bey, hiç de insaf ve merhamet belirtileri taşımayan, nefret dolu bakışlarını yüzümde gezdirdikten
sonra, dişlerini sıkarak konuşuyormuş gibi bir sesle sordu. Onun bu konuşma şekli
taklit kabiliyeti olan öğrenciler tarafından zaten sınıflarda hep şaka konusu olurdu.
-
Kızım senin başın kel midir?
O anda hiç beklemediğim bu
soru, tertemiz ve insan sevgisi ile dopdolu
olan çocuk kalbimde, en güçlü hasmını bile nakavt eden boksörün yumruklarından
daha ağır bir yara ve hasar açmıştı. Ne diyeceğimi, nasıl cevap vereceğimi
bilemez haldeydim. Kekeleyerek,
- Hayır, dedim.
- O halde niçin örtünüyorsun?
Şu başındaki eşarp ta ne?
- Ne gerek var buna?
- Bu okulun bir kuralı var
kızım ona uymak zorundasın.
- Okul
kurallarına uyuyorum efendim, ayrıca birinci karnedeki not ortalamam 9,8 di ve
bir gün bile devamsızlığım yo… sözümü sertçe keserek,
- Onu demiyorum, anlamamazlıktan
gelme, şu başındaki bez parçasını diyorum.
Bunları
söylerken “bez parçası” kelimelerine vurgu yapıyor, bez kelimesindeki “z”
harfini uzatarak “bezzz” diyordu.
- Okula gelince çıkarıyorum
efendim, burada örtünmüyorum ki.
- Olsun okul kıyafetini
giydiğin her yer ve durumda, nerede olursan ol örtünemezsin. Hem ne gerek var
buna canım, niçin yapıyorsun bunu, böyle saçmalıkları?
İçinde bulunduğum ortam benim
yaşımda bir kız için hiç de kolay ve uygun bir durum değildi. Buna rağmen asla
bir korku duymadığım gibi, biraz önce içimde hissettiğim sıkıntı da gitmiş, onun
yerini az da olsa cevap verme, mücadele etme azmi almıştı.
-
Saçmalık değil efendim, Allah’ın emri olduğu için
örtünüyorum, dedim.
-
Allah’ın böyle bir emri yok, olmaz, olamaz böyle bir şey.
-
Var müdür bey. Nur suresi otuz bir ve Ahzap suresi ellidokuzuncu
ayetler.
Müdür Hazin Çokol abandone olmuş gibi
sendeledi, gözleri fal taşı gibi açıldı, bana bir cevap vermek istediği belli
idi ama söyleyecek bir şey bulamıyordu. Müdür Beyi sendeleten bu cevabın aklıma
gelmesi, kesinlikle benden değil, Allah’ın lutfu ve yardımı idi. Kul sıkışmıştı
çünkü…
-
Terbiyesiz, haddini bil, sen benim muhatabım değilsin,
dedi.
Bu hakaret çok zoruma gitmişti, ama yapacak
bir şeyim yoktu. Kederli bir sesle ve önüme bakarak
- Ben O……..
ci nin kızıyım. Ben terbiyesizlik yapmam, o zaman babam sizin muhatabınızdır
ona söyleyeyim, siz onunla konuşun efendim.
Dışarı çıktığımda bütün
çocuklar evlerine gitmişlerdi, fakat sevgili arkadaşım Sabriye okul bahçesinde
beni bekliyordu. Kederli ve perişan halimi görünce koşarak bana doğru geldi ve
“Ne oldu? Ne var? Ne diyormuş…?” İçeride olanları olduğu gibi anlatınca
Sabriye, benim can arkadaşım dedi ki: “ Serpil şu örtü meselesinin aslını
müsait bir zamanda bana da anlatsana, şuna inat ben de örtüneceğim. Vallahi
yapacağım bunu.” Yok Sabriye dedim, ona
inat değil, Rabbimizin emri olduğu için olmalı bu…
Evet Sabriye sözünde durdu ve
dediğini yaptı. Kalbleri eviren çeviren, halden hale sokan Rabbim’e hamdolsun.
O ne büyük yardımcı, ne güzel yol göstericidir…
Devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder