8 Kasım 2013 Cuma

                                                   HİCRET   
                                   MÜSLÜMAN’IN YILBAŞIDIR                    

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, “Medineliler Muhammedi ve Müslümanları himaye edeceklerine söz verdiler. Muhammed de Mekke’den kalkıp, Medine’ye kaçtı,” cümlesini Tarih II isimli ders kitabında okuyunca, (Tarih II Ankara Maarif Matbaası 1941) kalbim burkuldu, bedenim bu iftiranın ağırlığını taşıyamayınca olduğum yerde kalakaldım. Çünkü “O” benim ruhumun efendisiydi! Ruhumun efendisi şartlar ne olursa olsun, hayatın önünde kaçmaz,” diyor ve devam ediyor.
“Hicretin bir hikmeti olmalıydı, fakat o yaşta bunu bulamamış, derin düşüncelere dalmıştım. Sorduğum hocalar, “Allah’ın emriyle hicret etti” diyor, işin hikmet cihetine hiç kafa yormadıklarını böylece belli ediyorlardı. Bir olayı bilmenin yetmediğini o zaman anladım.”
Şimdi yukarıdaki ifadeye, hem de ders kitapları ile körpe dimağlara devlet eliyle zerk edilen bu ifadeye ne demeli? Bu ifadenin günümüz İslam Düşmanlarının yaptıklarından ne farkı var? İşte böyle badirelerden geçerek bu günlere geldi bugünün nesli. Bu nesil, Cihadı unutmuş, Hicretin kendi yılbaşısı olduğunu bilmiyor, içerisinde türlü rezilliklerin işlendiği miladi yılbaşı kadar önem vermiyorsa, (kendi Hicri yılbaşını miladi yılbaşının tam tersi, peygamberlere yakışır şekilde kutlamayı akıl edemiyorsa) bu duyarsızlığın sebebini başka yerlerde aramamıza gerek var mı?…
Allah’ın kendi mesajını insanlara ulaştırıp tebliğ etmesi için seçtiği peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v), doğup büyüdüğü, evinin, ocağının, ailesinin, hısım ve akrabalarının bulunduğu, çocukluk ve gençlik yıllarını idrak edip, olgunluk çağını yaşadığı kendi memleketi Mekke de uğradığı baskı, zulüm, eziyet ve dayanması son derecede güç, çileli bir hayatın sonucu olarak Medine’ye hicret etmiş ve tebliğ görevine orada devam etmek durumu ile karşı karşıya  kalmıştır.
Maksat aynı olsa da, Allah Resulünün Medine dönemi, Mekke döneminden yöntem olarak farklıdır.
Mekke döneminde müşrik devlet rejiminin Müslümanlara yaptığı baskı, tebliğ görevini yapmayı en aza indirmişti. Devlet görevlileri tarafından uygulanan baskı, zulüm ve işkence Müslümanların şehit olmalarına, sakat kalmalarına veya hapsedilerek saf dışı bırakılmalarına sebep oluyordu.
Mekke devletinin sadece Müslümanlara uyguladığı bu amansız devlet terörü, günümüz çağdaş kâfirlerinin Filistin’de, Lübnan’da, Çeçenistan’da, Suriye’de  Irak ve Afganistan’daki Müslümanlara uyguladıkları terörden farksızdır. Baskı ve zulüm o kadar şiddetliydi ki, değil İslam ı tebliğ etmek, İslami bir hayatı kendi kendilerine  sürdürmelerine bile imkân yoktu. İşte bu imkansızlıklar HİCRETİ meydana getirdi.
Hicret tebliğ içindi, yoksa insanların sadece hayatlarını devam ettirmeleri için değil. Müslümanların Mekke de gördükleri haksızlık ve zulmün arkasından vuku bulan Hicret olayının, insanlarda meydana getirdiği atak, hareket ve aktivite fetih için büyük bir gerilim doğurdu. Bir anlamda Hicret, Mekke şirk devletini büyük ve hayırlı bir inkılâpla devirip, onun yerine İslam kanunlarını geçerli kılmak için çok önemli bir derlenip toparlanma ve İslam kanunlarını hayata hakim kılma hareketidir. Aynı zamanda Medine İslam Devletinin, Allah davasını yakın ve uzak her tarafa yayma hareketi.
Devlet şekline dönüşen İslam davası güçlendi, savaşa izin verildikten sonra ise, CİHAD dönemi başladı.
CİHAD, İslam’ın vazgeçemeyeceği ayrılmaz bir şartıdır. Kuranda en çok cihad ayetleri zikredilmiştir. Cihad, kelime manası olarak düşmanla muharebe/ İlim ve imanla/ Sözle/ Fiille/ Mal ve can dahil bütün kuvvetini seferber etmek/ Allah yolunda ve din için çalışmak/ İman ve din kurallarını muhafaza /  imanı takviye için ceht ve gayret etmek demektir. İşte Hicret bunun için yapılmıştır , yahut Hicret’in sebeplerinden biri de budur.
BU DUYGULARLA  HİCRİ YENİ YILINIZI KUTLARIM…
Devam edecek.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder