HİCRET
MÜSLÜMAN’IN YILBAŞIDIR
Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu,
“Medineliler Muhammedi ve Müslümanları himaye edeceklerine söz verdiler. Muhammed
de Mekke’den kalkıp, Medine’ye kaçtı,” cümlesini Tarih II isimli ders kitabında
okuyunca, (Tarih II Ankara Maarif Matbaası 1941) kalbim burkuldu, bedenim bu
iftiranın ağırlığını taşıyamayınca olduğum yerde kalakaldım. Çünkü “O” benim
ruhumun efendisiydi! Ruhumun efendisi şartlar ne olursa olsun, hayatın önünde
kaçmaz,” diyor ve devam ediyor.
“Hicretin bir hikmeti olmalıydı,
fakat o yaşta bunu bulamamış, derin düşüncelere dalmıştım. Sorduğum hocalar,
“Allah’ın emriyle hicret etti” diyor, işin hikmet cihetine hiç kafa
yormadıklarını böylece belli ediyorlardı. Bir olayı bilmenin yetmediğini o
zaman anladım.”
Şimdi yukarıdaki ifadeye, hem de
ders kitapları ile körpe dimağlara devlet eliyle zerk edilen bu ifadeye ne
demeli? Bu ifadenin günümüz İslam Düşmanlarının yaptıklarından ne farkı var?
İşte böyle badirelerden geçerek bu günlere geldi bugünün nesli. Bu nesil,
Cihadı unutmuş, Hicretin kendi yılbaşısı olduğunu bilmiyor, içerisinde türlü
rezilliklerin işlendiği miladi yılbaşı kadar önem vermiyorsa, (kendi Hicri yılbaşını
miladi yılbaşının tam tersi, peygamberlere yakışır şekilde kutlamayı akıl
edemiyorsa) bu duyarsızlığın sebebini başka yerlerde aramamıza gerek var mı?…
Allah’ın kendi mesajını insanlara
ulaştırıp tebliğ etmesi için seçtiği peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed
(s.a.v), doğup büyüdüğü, evinin, ocağının, ailesinin, hısım ve akrabalarının
bulunduğu, çocukluk ve gençlik yıllarını idrak edip, olgunluk çağını yaşadığı kendi
memleketi Mekke de uğradığı baskı, zulüm, eziyet ve dayanması son derecede güç,
çileli bir hayatın sonucu olarak Medine’ye hicret etmiş ve tebliğ görevine
orada devam etmek durumu ile karşı karşıya kalmıştır.
Maksat aynı olsa da, Allah
Resulünün Medine dönemi, Mekke döneminden yöntem olarak farklıdır.
Mekke döneminde müşrik devlet
rejiminin Müslümanlara yaptığı baskı, tebliğ görevini yapmayı en aza
indirmişti. Devlet görevlileri tarafından uygulanan baskı, zulüm ve işkence
Müslümanların şehit olmalarına, sakat kalmalarına veya hapsedilerek saf dışı bırakılmalarına
sebep oluyordu.
Mekke devletinin sadece
Müslümanlara uyguladığı bu amansız devlet terörü, günümüz çağdaş kâfirlerinin Filistin’de,
Lübnan’da, Çeçenistan’da, Suriye’de Irak
ve Afganistan’daki Müslümanlara uyguladıkları terörden farksızdır. Baskı ve
zulüm o kadar şiddetliydi ki, değil İslam ı tebliğ etmek, İslami bir hayatı
kendi kendilerine sürdürmelerine bile imkân yoktu. İşte bu imkansızlıklar HİCRETİ
meydana getirdi.
Hicret tebliğ içindi, yoksa
insanların sadece hayatlarını devam ettirmeleri için değil. Müslümanların Mekke
de gördükleri haksızlık ve zulmün arkasından vuku bulan Hicret olayının, insanlarda
meydana getirdiği atak, hareket ve aktivite fetih için büyük bir gerilim
doğurdu. Bir anlamda Hicret, Mekke şirk devletini büyük ve hayırlı bir
inkılâpla devirip, onun yerine İslam kanunlarını geçerli kılmak için çok önemli
bir derlenip toparlanma ve İslam kanunlarını hayata hakim kılma hareketidir.
Aynı zamanda Medine İslam Devletinin, Allah davasını yakın ve uzak her tarafa
yayma hareketi.
Devlet şekline dönüşen İslam davası
güçlendi, savaşa izin verildikten sonra ise, CİHAD dönemi başladı.
CİHAD, İslam’ın vazgeçemeyeceği
ayrılmaz bir şartıdır. Kuranda en çok cihad ayetleri zikredilmiştir. Cihad,
kelime manası olarak düşmanla muharebe/ İlim ve imanla/ Sözle/ Fiille/ Mal ve
can dahil bütün kuvvetini seferber etmek/ Allah yolunda ve din için çalışmak/ İman
ve din kurallarını muhafaza / imanı
takviye için ceht ve gayret etmek demektir. İşte Hicret bunun için yapılmıştır
, yahut Hicret’in sebeplerinden biri de budur.
BU DUYGULARLA HİCRİ YENİ YILINIZI KUTLARIM…
Devam edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder