OKULLAR MİLLETİN BEYNİ
OKULLARIN HAYAT DAMARLARI OLAN ÖĞRETMENLERSE
NESLİMİZİN MİMARLARIDIRLAR
Öğretmen
kelimesine başka bir şey eklemek hiç içimden gelmiyor. Öğretmenler günü falan
dediğimizde, asıl özne ikinci plana itiliyormuş gibi geliyor bana. Öğretmen
kelimesinin derinliği kendi içerisinde gizlidir.
Bir grup
öğretmene konuşma yapmam icap etse, acaba neler söylerdim? Başka bir ifade
ile (M.E.B) dan bir yetkili ve etkili
kişinin, okulların açılması sebebi ile veya yarı yıl tatiline girerken, tüm
öğretmenlere şöyle hitap etmesini isterdim.
Değerli
öğretmen arkadaşlarım! Eğitim ve öğretim, ömrümüzün belirli bir bölümünde değil
beşikten mezara kadar devam eden bir olgudur. Her gün, hatta her an insan yeni
bir şey öğrenmekle karşı karşıyadır. Bu öğrenme gerçeği gençlik ve çocukluk
yıllarında tabi ki daha hızlıdır. Neslimiz eğitim yolu ile şekil alarak hayata
atılır. Dolayısı ile bir millete şekil veren, o milletin eğitim kurumlarıdır.
Ana ve babalar, aileler her zaman çocuklarının yabancılara değil kendilerine,
kendi milletine benzemesini, kendi milletinin özelliklerini taşımasını
istemişlerdir- isterler. “Yeter ki çocuğum okusun, adam olsun, ben ceketimi
satar onu okuturum,” sözünün altında bu düşünce yatmaktadır.
Emperyalistler ise artık top,
tüfek, asker, güç kullanarak ülkeler almayı bırakmışlar veya bunun yanında,
bundan daha önemli ve kalıcı olan kültür emperyalizmine ağırlık vermişlerdir.
Bunun için ise okulları, eğitim kurumlarını en uygun merkezler olarak
görmektedirler. Bir milletin dilini mi değiştirecekler? İnancını mı bozacaklar?
Milli duygularını zaafa uğratıp, tarihi ile bağını mı koparacaklar? Kos koca
bir milletin neslini kendi dedesini, babasını beğenmeyen, gayesiz, idealsiz,
inançsız, hedefsiz, bom boş, taklit ve moda peşinde koşan birer insan
yığınları, kalabalıkları haline mi getirmeyi amaçlamaktadırlar? İşte bunları
gerçekleştirmek için seçtikleri üsler okullardır. Okullar vasıtası ile
insanımızı vücut bizim, kafa, düşünce biçimi yabancılara ait birer acayip
yaratık haline getirmeyi hedeflemektedirler.
Değerli
arkadaşlarım! Şu bir gerçektir ki; kültür emperyalizminin en etkili panzehiri
inançtır- dindir- maneviyattır. İşte milli ve manevi değerlerimize sıkı sıkıya
bağlı, yabancıların değil, kendi milletimizin
özelliklerini taşıyan, tarihi ve milleti ile iftihar eden, benim
tarihimin yetmiş, seksen, yüz yıllık değil, bin yıllık şanlı bir geçmişi vardır
ve ben tarihimin her cümlesini, her satırını, her kelimesini, her olayını sebep
ve sonuçları ile bilir, ona sahip çıkar ve onunla gurur duyarım diyen bir
neslin yetişebilmesi için, istisnasız her öğretmen arkadaşım milletimizin teminatı
olmalıdır.
Gerçi
günümüzde kültür emperyalizminin tek sorumlusu okullar değildir. Bu gün
televizyonlar okullardan daha etkili duruma gelmiştir. Televizyon sayesinde
kitap okumak, fikir ve düşünce üretmek bitmiş, özellikle memleketimizin
geleceği olan genç nesle –tv- kültürü hakim olmuştur. Evlere ve iş yerlerine
alınan gazete varsa, onlar da magazin türü şeylerdir. Tabi ki bu gidiş sağlıklı
bir gidiş değildir.
Geçenlerde
bir annenin feryadını dinledim. Beş altı yaşlarında olan kızı akşam yatağının
içerisine oturmuş, iki elini göğüs hizasında, avuç içleri birbirine gelecek
şekilde tutmuş, gözleri kapalı vaziyette duruyor, dudakları kıpırdıyormuş.
-
Ne yapıyorsun öyle kızım? diyen annesine.
-
Dua ediyorum anneciğim, diye cevap vermiş. Annesi
-
Dua öyle mi edilir? deyince de
-
Televizyonda böyle yapıyorlar, diye karşılık vermiş.
Kadıncağız bu olayı büyük bir
üzüntü ile yana yakına anlatıyordu.
Elbette ve maalesef bu anne gibi
daha nice anne ve babalar vardır. Ama şu da bir geçektir ki, televizyonlara o
programları yapanları ve koyanları da okullar yetiştiriyor. İşte bu sebepten
dolayı milletin beyni olan okullar ve okulların hayat damarları olan
öğretmenler, neslimizin mimarlarıdırlar.
Bir düşünürümüz, “Kızlarını
okutmayan bir millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir. Hüsranına ağlasın,” diyor.
Okutmak, evet ama nasıl?...
Bundan
bir süre önce karanlık güçler tarafından içimize sağ ve solculuk hastalıkları
sokulmuş, aynı milletin, vatanın, şehrin hatta mahallenin gencecik insanları
birbirlerine düşman edilmiş, aileler büyük sıkıntılar yaşamışlardı. Allah’a
şükürler olsun o beladan kurtulduk. Şimdi solcuya da sağcıya da soruyorsunuz “
o günlerde yapılanları şimdi nasıl karşılıyorsunuz?”diye. İki tarafta o
olayları tasvip etmediklerini, yanlış ve hata olduğunu söylüyorlar.
Öğretmenler
günü, analar, babalar, kadınlar, sevgililer günü gibi kabul ediliyor, herkesin
belli birer günleri var bizim de olsun, gibi düşünülüyor, birkaç yaldızlı söz,
birkaç nutuktan ibaret bırakılıyorsa, bu
zaman israfından başka bir mana ifade etmez. Böyle günler birer özeleştiri
günleri olmalı, ileriye daha ileriye nasıl gidilir? Maddi, manevi eksiklerimiz
giderilip, problemler çözülerek, mükemmele nasıl ulaşılır diye toplanılan, bir
araya gelinen günler olmalı ve her yıl bir önceki yılda hedeflenen amaca
ulaşılıp ulaşılmadığının hesabı gözden geçirilmelidir.
Bütün öğretmen
arkadaşlarımın, öğrencilerin, ailelerin, Öğretmenler günlerini kutlar başarılar
dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder