22 Mayıs 2013 Çarşamba


                             GÜNÜMÜZDE DİN GİBİ GÖRÜLEN DEMOKRASİYE
                                                        ELEŞTİREL BİR BAKIŞ              
                                                       “Bu bir araştırma yazısıdır”            
                                                             -I-                                                                                                                                                                                        
             Demokrasi: Geçmiş asırlarda zorba hükümdarların zulümlerinden bıkıp, usanan insanlığın bu zulme tepkisi ve ayaklanmasıdır. İnsana hürmetin bilinmemesi yüzünden, bir çok haksızlıkların hâkim olduğu memleketlerde, zulmün her türlüsünden, vicdansızlığın en feci eseri olan insanın insan tarafından istismar edilmesinin her çeşidinden usanç duyanlar, bütün insanları kurtaracak bir rejim aradılar. Bunlar bilmediler ki hiçbir rejim kendiliğinden mutlak surette ne iyidir, ne de fena. Esas olan onu kullanacak insanın ruh ve ahlak yapısıdır. Sade bir vasıta olarak insanın hak ve hürriyetlerinin korunmasında demokrasi, en elverişli bir hukuk müessesesidir. Fakat bu müessesenin başarısı onu kullananların iyi niyetlerine bağlıdır. İyi niyet olmazsa demokrasilerden de, başka rejimlerden doğacak bütün fenalıkların doğması beklenebilir.
                       Batıda demokrasi, cemiyet için bir nevi dünya cenneti olarak tasarlanmış,
günümüz insanlığı da demokrasiyi bir din gibi benimsemiş bulunuyor. Zira bu rejim, eski monarşilerin zulmünü yıllarca çekmiş olan insanlığın kurtuluşu olmuştu. Demokrasi zorba idarelere karşı bir tepkidir. Ancak bu rejim onu kullananlardan olgunluk ve fazilet ister. Hatta idareye iştirak eden her ferdin ve de oy kullanan bütün halkın fazilet sahibi olması lazımdır.
Çünkü, bu yeni sistemde cemiyetin mesuliyetini fertler de teker teker yüklenmiş oluyorlar. Durum bu olunca demokrasinin ilk ve esaslı mahzuru ortaya çıkıyor, o da bu rejimde bilenlerle bilmeyenlerin bir olmalarıdır. Zira her vatandaş aynı oy hakkına sahiptir. (Cahille- Alim) (Filozofla-Çoban) (Harami ve anarşistle- Velinin) oy değeri bakımından bir farkı yoktur. Hayatının ruh ve mesleki bilgi bakımından en olgun dönemine ulaşmış bir hakimle- psikopat bir katil yan yana oy kullanıyor ve uygulamada bu oylar aynı değeri taşıyor.
Cemiyette her zaman bulunan menfaatçıların sayısı – olgun ve faziletli insanlardan daha fazla olduğundan, sayıları sebebi ile bu rejimde onlar ağır basacak ve toplumu hep kötüler idare edecektir. Ancak bu tenkit mutlak değildir; zira olgunlaşmış demokrasilerde halk yüzünü kendisini idare edenlere çevirebilir. Ancak genelde halka medya, partiler ve aydınlar yol gösterirler. Onlar iyi ile kötüyü fark edecek durumdadırlar ama, medya ve partilerin de kendi menfaatleri söz konusudur, bu sebeple doğruyu göstermeyebilirler de. Aydınların ise affedilemez taşkınlık ve ihanetleri zaman zaman görülebilir. Bu durumda demokrasi sadra şifa vermeyebilir ki Türkiye’de durum budur.
Gazete ve partiler, kültürün ve ahlakın kaynağı değildirler. Bazen gazete ve partilerin menfaatleri, halkın cehaletinden de beter olabilir. Bazen de halkın heyecanı ve samimi duyguları seçim cambazlığı arasında gizli teşkilatların, (Mason- rotary- lions gibi) ve despotik kuvvetlerin oyuncağı olabilir.
Demokrasi bütün bu sebeplerle geçici bir rejimdir. Örnek ve ebedi bir rejim değildir. Bu rejim sürekli değişen dünyamızda en uygun idare şekli bulunana kadar geçerlidir. Çünkü her yerde
Cahil – Alimden
Şahsi menfaat düşkünü – Faziletliden
Nefsine düşkün olan – Hizmet ehlinden kat kat fazladır. Bu yüzden çoğunluğun oyu her zaman haksızlık ve kötülükleri önleyemez. Demokrasilerde halk hakimiyeti bir paroladır. Gerçekte hakimiyet
    1-Sermayenindir.
    2-Sermayenin satın aldığı veya elinde olan gazetenin, televizyonundur.
     3-Üniversitelerin elindedir. Bunlar korkunç etkilerini halka ve genç nesle şırınga ederler.
Bütün bu ortamda halkın iradesi ayaklar altında değil midir? İşte bu şartlar altında demokrasi yolu ile toplumu selamete çıkaracak iktidarları aramak beyhudedir. Demokrasi sadece var olan düzeni iyi yürütmüş ve kontrol vasıtası olmuştur. O da ileri demokrasilerde. Kültürce geri ülkelerde bu da mümkün değildir.
             İslam idare şeklinin demokrasi olduğunu söylemek doğru değildir. Peygamberimiz (sav)     yine kendisinin seçtiği, istişareden anlayanlarla görüşüp danışarak karar verirdi. Bu kararda yine asıl olan kendisi idi. Hulefa-i Raşidîn döneminde de bu değişmemiştir.
           

                                                                                   -II-
            Para kuvvetinin, yani kapitalizmin hakimiyeti gibi, kominist idarelerin de HAKKIN hakimiyetini kurmaları mümkün değildir.
Birincisi: Demokrasi perdesi altında zenginlerin istibdadı,
İkincisi ise: Toplumsal adalet maskesi altında işçilerin istibdadıdır.
Zengini ihtirasından – Fakiri de zengine olan hasedinden kurtararak, insanlık sevgisi içerisinde, millet fertlerini ALLAH iradesine bağlayıp, yaşatacak iktidar ise HAKKIN Hakimiyeti ve halkın hükümetidir. Bu rejim, halkın ihtiraslarını millet emelleri doğrultusunda yok etmeye çalışan, bu uğurda nefsini feda etmeyi göze alan fedailerin rejimidir. Bu mücahitler halkın yanında Hak için olanlardır. Yoksa rejimin şekli onun hak rejim olması için yeterli değildir. Ancak, demokratik rejimde bu faziletli insanların iş başına gelmeleri daha kolay olur.
İlim – Sanat -  Ahlak – Din gibi insan ruhunun ideal kaynaklarının Allah’a doğru
ilerlemesi, demokrasilerde yön değiştiriyor ve hedefini bulamıyor.
            Günümüzde daha çok Yahudi ve mason davacısı olan demokrasi sistemi, Hakka yöneltici desteklerden kopmuş bir rejim halini almıştır.“Irak’a demokrasi getirme bahanesi ile, aslında Yahudi’nin güvenliğinin temini uğruna binlerce insanın öldürülmesinde olduğu gibi.”
                       Halka dayanan, halk tarafından kontrol edilen, ve fakar halkın yanında yer alan,           halkın dileklerini Allah’ın iradesine bağlamasını bilen kuvvet, en iyi hükümettir. Meşru hakimiyeti ancak o kurabilir ve toplumsal adalet ondan beklenebilir.
           SEÇİM: Demokrasinin temeli olan seçim mutlak bir hakikat kavramı değildir. İyi bir seçim hürriyet içinde yapılabilir.
Seçilecek kişilerde ihtisas aranmalıdır. Ayrıca ve en önemlisi seçilen kişinin bilgisini menfaatine feda etmemesi için, ahlak ve karakter sahibi olmalıdır. Yoksa onun halkı galeyana getirerek omuzlarda taşınmış olması yetmez, yani seçilecek kişide İlim – İhtisas ve fazilet olmalıdır. Seçilen insan şu veya bu kişinin veya bölgenin değil, umumun menfaatlerini gözetmeli.
Halkın oyu bir insan hakkıdır. Halk hür iradesi ile kendi hakkını (ilim-İhtisas ve fazilete) devretmelidir. Günümüzde ne yazık ki halkın oyunu yönlendirenler, gazete – t.v – partiler ve şarlatan adaylardır. Bu gün iyice tahlil ettiğimizde,  halkın oyunda,  halkın ruhundan bir zerre bile bulunamaz. Şayet öyle olmasaydı halk FARMASON dediği zihniyete iktidar yüzü gösterir miydi?
Modern rejim, halka kendi kendisini idare etme hakkı vermiştir; ama kendi kendini idare etmek ne demektir? Kimler kendi kendini idare eder?
Kuvvetliler gibi -  Zayıflar veya hastalar
Gençler gibi      -  İhtiyarlar veya acizler
Akıllılar gibi     -  Deliler veya aptallar
Namusluların yanında – Şerliler veya namussuzlar da kendini idare edeceklerdir.
Toplumda namuslu adamların ve âlimlerin sayısından çok, cahiller ve kötü ruhlu insanlar bulunduğuna göre, çoğunluğun idaresinde cehaletle, kötülüğün hakim olacağında şüphe yoktur.
Bu rejimle idare olunurken halk, kendi iktidarının kendisini nerelere kadar indirdiğini görecek durumda değildir. Ama kendi huzurunu bozan suç unsurlarının cemiyette çoğalması, ona zaman zaman yükseklerdeki bir otoriteyi aratmaktadır.
Yani demokrasilerde gelişme yukarıya doğru değil, fertlerin birbirini itmesiyle oluyor. Çünkü fertler yüksekte bulunan bir iradeden değil, aşağılarda bulunan çoğunluğun isteklerinden kuvvet alıyorlar.
Demokrasi ahlakı: Seçim günü vatandaşların hep beraber hürriyetlerini yaşadıklarını görürüz. Bu bir bayram günüdür. Fakat sonra… sonrası başlangıç kadar sevimli olmuyor. Halk kendini idare edecek temsilcilerini seçiyor. Temsil ne demek?  Temsil, kendini  seçenlerin iradesini, mecliste aynen, hiç değişiklik yapmadan kullanmak demek. Temsilcinin bu iradeyi değiştirmeye hakkı yoktur. Temsilci bir emanetçidir. Emanete sadık kalmazsa halkı dolandırmış olur. “Bugün biraz rahatlamakla birlikte, daha dün  örtü konusu – Kuran Kursları ve Kuran öğrenimi – İmam Hatip Liselerinin durumları halka, halkın istediği gibi yansımıyor.”Ayrıca temsil eden de insan, onunda istekleri, arzuları, hırsları vardır. Kibir ve gurur onu değiştirir, öyle değiştirir ki, bir zaman sonra asıl, vekilini tanıyamaz olur.
J. J. Rousseau, temsil teorisini münakaşa ederken: Vatandaşın vekilini seçtikten sonra, siyasi haklarını ona devrettiğini söyler. “Asıl, vekilini seçtikten sonra artık o yoktur” der.
Halkın idaresi daima çoğunluğun, o da aşağı tabakanın idaresidir. Alimin-Filozofun değil.Yani Demokrasi, bazılarının zannettiği gibi en iyi değildir.
Milletin ekseriyeti için demokratik olan rejim, azınlık için despotizmdir.
Demokrasi ahlakının temeli hürriyettir. İnsanların hak ve şahsiyetlerine karşı duyulan saygı tam oldukça ve bütün vatandaşlar bu saygı esasını bırakmadıkça, Demokrasi iyi işleyecektir.  Aksi halde bu rejim fazilet demek değildir.
Ancak bu gün bu saygıyı göremiyoruz. Halkı yönetenler kendi vatandaşının kılık ve kıyafetine müdahale ederek, saygısızlığı önce kendisi yapmaktadırlar. İkna odaları kepazelileri ile halka zulmedenler, bugün idare eden durumundadırlar. Bu anlayışta fazilet aramak beyhudedir.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder