GÜNÜMÜZDE DİN GİBİ GÖRÜLEN DEMOKRASİYE
ELEŞTİREL BİR BAKIŞ
“Bu bir
araştırma yazısıdır”
-I-
Demokrasi: Geçmiş asırlarda zorba
hükümdarların zulümlerinden bıkıp, usanan insanlığın bu zulme tepkisi ve
ayaklanmasıdır. İnsana hürmetin bilinmemesi yüzünden, bir çok haksızlıkların hâkim
olduğu memleketlerde, zulmün her türlüsünden, vicdansızlığın en feci eseri olan
insanın insan tarafından istismar edilmesinin her çeşidinden usanç duyanlar,
bütün insanları kurtaracak bir rejim aradılar. Bunlar bilmediler ki hiçbir
rejim kendiliğinden mutlak surette ne iyidir, ne de fena. Esas olan onu
kullanacak insanın ruh ve ahlak yapısıdır. Sade bir vasıta olarak insanın hak
ve hürriyetlerinin korunmasında demokrasi, en elverişli bir hukuk
müessesesidir. Fakat bu müessesenin başarısı onu kullananların iyi niyetlerine
bağlıdır. İyi niyet olmazsa demokrasilerden de, başka rejimlerden doğacak bütün
fenalıkların doğması beklenebilir.
Batıda demokrasi,
cemiyet için bir nevi dünya cenneti olarak tasarlanmış,
günümüz insanlığı da demokrasiyi
bir din gibi benimsemiş bulunuyor. Zira bu rejim, eski monarşilerin zulmünü
yıllarca çekmiş olan insanlığın kurtuluşu olmuştu. Demokrasi zorba idarelere
karşı bir tepkidir. Ancak bu rejim onu kullananlardan olgunluk ve fazilet
ister. Hatta idareye iştirak eden her ferdin ve de oy kullanan bütün halkın
fazilet sahibi olması lazımdır.
Çünkü, bu yeni sistemde cemiyetin
mesuliyetini fertler de teker teker yüklenmiş oluyorlar. Durum bu olunca
demokrasinin ilk ve esaslı mahzuru ortaya çıkıyor, o da bu rejimde bilenlerle
bilmeyenlerin bir olmalarıdır. Zira her vatandaş aynı oy hakkına sahiptir.
(Cahille- Alim) (Filozofla-Çoban) (Harami ve anarşistle- Velinin) oy değeri
bakımından bir farkı yoktur. Hayatının ruh ve mesleki bilgi bakımından en olgun
dönemine ulaşmış bir hakimle- psikopat bir katil yan yana oy kullanıyor ve
uygulamada bu oylar aynı değeri taşıyor.
Cemiyette her zaman bulunan menfaatçıların sayısı – olgun ve
faziletli insanlardan daha fazla olduğundan, sayıları sebebi ile bu rejimde
onlar ağır basacak ve toplumu hep kötüler idare edecektir. Ancak bu tenkit mutlak
değildir; zira olgunlaşmış demokrasilerde halk yüzünü kendisini idare edenlere
çevirebilir. Ancak genelde halka medya, partiler ve aydınlar yol gösterirler.
Onlar iyi ile kötüyü fark edecek durumdadırlar ama, medya ve partilerin de
kendi menfaatleri söz konusudur, bu sebeple doğruyu göstermeyebilirler de.
Aydınların ise affedilemez taşkınlık ve ihanetleri zaman zaman görülebilir. Bu
durumda demokrasi sadra şifa vermeyebilir ki Türkiye’de durum budur.
Gazete ve partiler, kültürün ve
ahlakın kaynağı değildirler. Bazen gazete ve partilerin menfaatleri, halkın
cehaletinden de beter olabilir. Bazen de halkın heyecanı ve samimi duyguları
seçim cambazlığı arasında gizli teşkilatların, (Mason- rotary- lions gibi) ve
despotik kuvvetlerin oyuncağı olabilir.
Demokrasi bütün bu sebeplerle
geçici bir rejimdir. Örnek ve ebedi bir rejim değildir. Bu rejim sürekli
değişen dünyamızda en uygun idare şekli bulunana kadar geçerlidir. Çünkü her
yerde
Cahil – Alimden
Şahsi menfaat düşkünü – Faziletliden
Nefsine düşkün olan – Hizmet ehlinden kat kat fazladır. Bu
yüzden çoğunluğun oyu her zaman haksızlık ve kötülükleri önleyemez.
Demokrasilerde halk hakimiyeti bir paroladır. Gerçekte hakimiyet
1-Sermayenindir.
2-Sermayenin satın aldığı veya elinde olan
gazetenin, televizyonundur.
3-Üniversitelerin elindedir. Bunlar
korkunç etkilerini halka ve genç nesle şırınga ederler.
Bütün bu ortamda halkın iradesi ayaklar altında değil midir?
İşte bu şartlar altında demokrasi yolu ile toplumu selamete çıkaracak
iktidarları aramak beyhudedir. Demokrasi sadece var olan düzeni iyi yürütmüş ve
kontrol vasıtası olmuştur. O da ileri demokrasilerde. Kültürce geri ülkelerde
bu da mümkün değildir.
İslam idare şeklinin demokrasi olduğunu
söylemek doğru değildir. Peygamberimiz (sav)
yine kendisinin seçtiği,
istişareden anlayanlarla görüşüp danışarak karar verirdi. Bu kararda yine asıl
olan kendisi idi. Hulefa-i Raşidîn döneminde de bu değişmemiştir.
-II-
Para
kuvvetinin, yani kapitalizmin hakimiyeti gibi, kominist idarelerin de HAKKIN
hakimiyetini kurmaları mümkün değildir.
Birincisi: Demokrasi perdesi
altında zenginlerin istibdadı,
İkincisi ise:
Toplumsal adalet maskesi altında işçilerin istibdadıdır.
Zengini ihtirasından – Fakiri de zengine olan hasedinden
kurtararak, insanlık sevgisi içerisinde, millet fertlerini ALLAH iradesine
bağlayıp, yaşatacak iktidar ise HAKKIN Hakimiyeti ve halkın hükümetidir. Bu
rejim, halkın ihtiraslarını millet emelleri doğrultusunda yok etmeye çalışan,
bu uğurda nefsini feda etmeyi göze alan fedailerin rejimidir. Bu mücahitler
halkın yanında Hak için olanlardır. Yoksa rejimin şekli onun hak rejim olması
için yeterli değildir. Ancak, demokratik rejimde bu faziletli insanların iş
başına gelmeleri daha kolay olur.
İlim – Sanat - Ahlak – Din gibi insan ruhunun ideal
kaynaklarının Allah’a doğru
ilerlemesi, demokrasilerde yön değiştiriyor ve hedefini
bulamıyor.
Günümüzde
daha çok Yahudi ve mason davacısı olan demokrasi sistemi, Hakka yöneltici
desteklerden kopmuş bir rejim halini almıştır.“Irak’a demokrasi getirme
bahanesi ile, aslında Yahudi’nin güvenliğinin temini uğruna binlerce insanın
öldürülmesinde olduğu gibi.”
Halka dayanan, halk tarafından kontrol edilen, ve fakar halkın yanında
yer alan, halkın dileklerini
Allah’ın iradesine bağlamasını bilen kuvvet, en iyi hükümettir. Meşru
hakimiyeti ancak o kurabilir ve toplumsal adalet ondan beklenebilir.
SEÇİM: Demokrasinin temeli olan
seçim mutlak bir hakikat kavramı değildir. İyi bir seçim hürriyet içinde
yapılabilir.
Seçilecek
kişilerde ihtisas aranmalıdır. Ayrıca ve en önemlisi seçilen kişinin bilgisini
menfaatine feda etmemesi için, ahlak ve karakter sahibi olmalıdır. Yoksa onun
halkı galeyana getirerek omuzlarda taşınmış olması yetmez, yani seçilecek
kişide İlim – İhtisas ve fazilet olmalıdır. Seçilen insan şu veya bu kişinin
veya bölgenin değil, umumun menfaatlerini gözetmeli.
Halkın oyu bir insan hakkıdır. Halk hür iradesi ile kendi hakkını (ilim-İhtisas
ve fazilete) devretmelidir. Günümüzde ne yazık ki halkın oyunu yönlendirenler,
gazete – t.v – partiler ve şarlatan adaylardır. Bu gün iyice tahlil ettiğimizde,
halkın oyunda, halkın ruhundan bir zerre bile bulunamaz.
Şayet öyle olmasaydı halk FARMASON dediği zihniyete iktidar yüzü gösterir
miydi?
Modern rejim,
halka kendi kendisini idare etme hakkı vermiştir; ama kendi kendini idare etmek
ne demektir? Kimler kendi kendini idare eder?
Kuvvetliler
gibi - Zayıflar veya hastalar
Gençler
gibi - İhtiyarlar veya acizler
Akıllılar
gibi - Deliler veya aptallar
Namusluların
yanında – Şerliler veya namussuzlar da kendini idare edeceklerdir.
Toplumda
namuslu adamların ve âlimlerin sayısından çok, cahiller ve kötü ruhlu insanlar
bulunduğuna göre, çoğunluğun idaresinde cehaletle, kötülüğün hakim olacağında
şüphe yoktur.
Bu rejimle
idare olunurken halk, kendi iktidarının kendisini nerelere kadar indirdiğini
görecek durumda değildir. Ama kendi huzurunu bozan suç unsurlarının cemiyette
çoğalması, ona zaman zaman yükseklerdeki bir otoriteyi aratmaktadır.
Yani
demokrasilerde gelişme yukarıya doğru değil, fertlerin birbirini itmesiyle
oluyor. Çünkü fertler yüksekte bulunan bir iradeden değil, aşağılarda bulunan
çoğunluğun isteklerinden kuvvet alıyorlar.
Demokrasi
ahlakı: Seçim günü vatandaşların hep beraber hürriyetlerini yaşadıklarını
görürüz. Bu bir bayram günüdür. Fakat sonra… sonrası başlangıç kadar sevimli
olmuyor. Halk kendini idare edecek temsilcilerini seçiyor. Temsil ne demek? Temsil, kendini seçenlerin iradesini, mecliste aynen, hiç
değişiklik yapmadan kullanmak demek. Temsilcinin bu iradeyi değiştirmeye hakkı
yoktur. Temsilci bir emanetçidir. Emanete sadık kalmazsa halkı dolandırmış
olur. “Bugün biraz rahatlamakla birlikte, daha dün örtü konusu – Kuran Kursları ve Kuran öğrenimi
– İmam Hatip Liselerinin durumları halka, halkın istediği gibi
yansımıyor.”Ayrıca temsil eden de insan, onunda istekleri, arzuları, hırsları
vardır. Kibir ve gurur onu değiştirir, öyle değiştirir ki, bir zaman sonra
asıl, vekilini tanıyamaz olur.
J. J. Rousseau,
temsil teorisini münakaşa ederken: Vatandaşın vekilini seçtikten sonra, siyasi
haklarını ona devrettiğini söyler. “Asıl, vekilini seçtikten sonra artık o
yoktur” der.
Halkın idaresi
daima çoğunluğun, o da aşağı tabakanın idaresidir. Alimin-Filozofun değil.Yani
Demokrasi, bazılarının zannettiği gibi en iyi değildir.
Milletin
ekseriyeti için demokratik olan rejim, azınlık için despotizmdir.
Demokrasi
ahlakının temeli hürriyettir. İnsanların hak ve şahsiyetlerine karşı duyulan
saygı tam oldukça ve bütün vatandaşlar bu saygı esasını bırakmadıkça, Demokrasi
iyi işleyecektir. Aksi halde bu rejim
fazilet demek değildir.
Ancak bu gün
bu saygıyı göremiyoruz. Halkı yönetenler kendi vatandaşının kılık ve kıyafetine
müdahale ederek, saygısızlığı önce kendisi yapmaktadırlar. İkna odaları kepazelileri
ile halka zulmedenler, bugün idare eden durumundadırlar. Bu anlayışta fazilet
aramak beyhudedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder