ÜZÜCÜ OLAYLAR
27 Mayıs
1960 da meşru bir hükümet, başbakan, cumhurbaşkanı ve milletvekilleri ile al
aşağı edilmiş, partileri kapatılmış, o parti mensubu olanlara bile adeta suçlu
muamelesi yapılmıştı. Bunlarla kalınsa
iyi. Yassıada’da tutuklu bulunan Başbakana, bakanlara eziyetler ve hakaretler
edilmiş, Başbakanın kıravatından tutularak “vay kerata vey, amma da
yakışıklısın “ denebilmişti. Bu eziyetlere katlanamayan İçişleri bakanı
pencereden atlayarak intihar etmişti. Sonunu biliyorsunuz, başbakanla birlikte
iki bakan idam edilmiş, İstiklal harbimizin unutulmaz isimlerinden olan
Cumhurbaşkanı Celal Bayar yaşı sebebi ile ancak idamdan kurtulabilmiş ve
Kayseri Ceza Evinde uzun süre hürriyetleri kısıtlanmış olarak yatmış, serbest
kaldıktan sonra 61 Anayasası ve seçim kanunu ile tabii senatörlük ihdas
edildiğinden kendisine verilmek istenen tabii senatörlüğü “Ben milletin
vermediği hiçbir görevi kabul etmem” diyerek reddetmişti. Doğru olanı Ordu=Millet olması
gerekirken, oyıllardaki vaziyet CHP=Ordu şeklindeydi. 1960 İhtilâlinin CHP
nin kışkırtması sonucu gerçekleştiği bilinmektedir.
Hele o Yassıada Mahkemesinin
durumu… Mahkeme Reisinin “Sizi buraya dıkan kuvvet böyle istiyor” sözü, aralarında
hukukçu olmayanların bile bulunduğu mahkeme üyelerinin kanunlara dayanmadan insanları
mahkum eden, aynen İstiklâl Mahkemelerinde olduğu gibi “suçlunun idamına,
şahitlerin bilahare (daha sonra) dinlenmesine” diye kararlar veren, temyiz yok,
itiraz yok bu gün tebliğ edilip ertesi gün infaz eden ikinci İstiklal
Mahkemeleri'nin tekrarı olan Yassı Ada kepazeliği. İşte bu günlerde o kepazeliğin dizi haline
getirilmiş filmini izliyorum.
Hani zamanın müderrislerinden
(alimlerinden) İskilip’li Atıf Efendi için savcı hapis cezası istemiş, mahkeme
heyeti idam kararı vermişti. Ertesi sabah onu ceza evinden alarak Ulus
yakınlarındaki Ankara Palas Oteli önünde sabah ezanı okunurken idam etmişlerdi.
Acaba Atıf Hoca o anda Zincirli camiinden okunan ezana eşlik ediyor muydu…?
Atıf Efendinin mübarek cesedi irkilerek, bir süre öylece kendi etrafında
dönerek ve rüzgarla hafif hafif sağa, sola sallanarak asılı kalmıştı. Hocanın
idamından sonra ailesi çok sıkıntılar çakmiştı. İşte bunların aynısı Menderes,
arkadaşları ve ailelerine de yapılmıştı.
Hocaefendinin suçu: Şapka kanunu
çıkmadan önce yazmış olduğu küçük bir risale (kitapcık) tı. Oysa “Kanunlar
makabline şamil işlemez” (yani kanunlar geriye dönük çalışmaz) kuralını bilmek
için hukukçu olmaya bile gerek yok, ama Atıf Efendi için kanunlar gariye doğru
çalıştırılmıştı. Menderes ve arkadaşlarının suçları ise, Ezanı aslından ayırıp “Tanrı
uludur...” diye okutan CHP nin elinden iktidarı alamaları ve Ezanı aslına
çevirmeleriydi.
Günümüzde bunlar yok artık, olay
kendiliğinden rayına oturdu çünkü. Ancak değişmeyen, olduğu yerde sayan, 1960 da neyse
şimdi de aynı anlayışı sergileyen yalnız CHP kaldı.
Artık
kavgalar menfaat zemininde oluyor. Birinin menfaatına dokunuldu mu hiçbir kural
tanınmıyor, üzücü olan, 17 Aralıkta başlayan bu kavganın kardeş kavgası
olmasıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder