24 Ocak 2014 Cuma

                       KAR

Rabbimin kudretiyle gökten iniyor bembeyaz.
Birikiyor yığın  yığın bereket timsali kar.
Bazen haşin, kah o yana kah bu yana koşuyor.
Bazen sakin ve asude, bir tüy gibi düşüyor.

Sanki dostlar, gökten yere armağan gönderiyor.
Şen çocuklar  gıcırtıyla kar üstünde yürüyor.
Lapa  lapa muttasıl iniyor beyaz bir buket,
Her tarafı aynı renge boyuyor bir el fakat.

Beyaz örtü; altındaki mikropla savaşıyor.
İplik  iplik göz yaşları dere olmuş taşıyor.
Güneş yere yaklaşınca başlıyor sulu ricat
Boz bulanık sel halinde denizle buluşuyor.

Kara toprak yeşillenip çiçeklerle süslenir.
Süzülerek uçan kuşlar  ağaçlara yaslanır.
Yüce dağlar başında gelinde taç misali kar.
El sallayıp dostlarına, sevgiyle selamlaşır.

Alışmıştık ak yüzüne  terk eyledi bizi kar.
Sevgiliden ayrılmak ah, ne kadar zor ne kadar.
Yaz sıcağına inat, gözleriz hep yollarını.
Nazlanıp bekletme gel, bunda naz edecek ne var.


                                                 07/03/2003

22 Ocak 2014 Çarşamba

METAFİZİK

Karanlık gecelerde, yahut sabaha karşı
Etrafa bir nazar kıl, kulak ver kainata.
Duyabiliyor musun sükunet dışı bir şey?
İşte bu madde üstü, yahut maddeden öte.

Metafizik diyorlar, fiziğin gizemine.
Uyarsan kurtulursun, Rabbinin nizamına.
Bir salise şaşmayan, oynamayan bir milim,
Hiç hayran olunmaz mı  harika nizamına?

Bu cihan ortamına boşa gelmiş değilsin.
Akıl vermiş yaradan düşün, Hakkı bulursun.
Yaşadığın hayatta, varılan her zeminde,

Yaratılmışa bakıp, yaratanı bilirsin.

18 Ocak 2014 Cumartesi

                                                    ÜZÜCÜ OLAYLAR

            27 Mayıs 1960 da meşru bir hükümet, başbakan, cumhurbaşkanı ve milletvekilleri ile al aşağı edilmiş, partileri kapatılmış, o parti mensubu olanlara bile adeta suçlu muamelesi yapılmıştı. Bunlarla  kalınsa iyi. Yassıada’da tutuklu bulunan Başbakana, bakanlara eziyetler ve hakaretler edilmiş, Başbakanın kıravatından tutularak “vay kerata vey, amma da yakışıklısın “ denebilmişti. Bu eziyetlere katlanamayan İçişleri bakanı pencereden atlayarak intihar etmişti. Sonunu biliyorsunuz, başbakanla birlikte iki bakan idam edilmiş, İstiklal harbimizin unutulmaz isimlerinden olan Cumhurbaşkanı Celal Bayar yaşı sebebi ile ancak idamdan kurtulabilmiş ve Kayseri Ceza Evinde uzun süre hürriyetleri kısıtlanmış olarak yatmış, serbest kaldıktan sonra 61 Anayasası ve seçim kanunu ile tabii senatörlük ihdas edildiğinden kendisine verilmek istenen tabii senatörlüğü “Ben milletin vermediği hiçbir görevi kabul etmem” diyerek  reddetmişti. Doğru olanı Ordu=Millet olması gerekirken, oyıllardaki vaziyet CHP=Ordu şeklindeydi. 1960 İhtilâlinin CHP nin kışkırtması sonucu gerçekleştiği bilinmektedir.
Hele o Yassıada Mahkemesinin durumu… Mahkeme Reisinin “Sizi buraya dıkan kuvvet böyle istiyor” sözü, aralarında hukukçu olmayanların bile bulunduğu mahkeme üyelerinin kanunlara dayanmadan insanları mahkum eden, aynen İstiklâl Mahkemelerinde olduğu gibi “suçlunun idamına, şahitlerin bilahare (daha sonra) dinlenmesine” diye kararlar veren, temyiz yok, itiraz yok bu gün tebliğ edilip ertesi gün infaz eden ikinci İstiklal Mahkemeleri'nin tekrarı olan Yassı Ada kepazeliği. İşte bu günlerde o kepazeliğin dizi haline getirilmiş filmini izliyorum.
Hani zamanın müderrislerinden (alimlerinden) İskilip’li Atıf Efendi için savcı hapis cezası istemiş, mahkeme heyeti idam kararı vermişti. Ertesi sabah onu ceza evinden alarak Ulus yakınlarındaki Ankara Palas Oteli önünde sabah ezanı okunurken idam etmişlerdi. Acaba Atıf Hoca o anda Zincirli camiinden okunan ezana eşlik ediyor muydu…? Atıf Efendinin mübarek cesedi irkilerek, bir süre öylece kendi etrafında dönerek ve rüzgarla hafif hafif sağa, sola sallanarak asılı kalmıştı. Hocanın idamından sonra ailesi çok sıkıntılar çakmiştı. İşte bunların aynısı Menderes, arkadaşları ve ailelerine de yapılmıştı.
Hocaefendinin suçu: Şapka kanunu çıkmadan önce yazmış olduğu küçük bir risale (kitapcık) tı. Oysa “Kanunlar makabline şamil işlemez” (yani kanunlar geriye dönük çalışmaz) kuralını bilmek için hukukçu olmaya bile gerek yok, ama Atıf Efendi için kanunlar gariye doğru çalıştırılmıştı. Menderes ve arkadaşlarının suçları ise, Ezanı aslından ayırıp “Tanrı uludur...” diye okutan CHP nin elinden iktidarı alamaları ve Ezanı aslına çevirmeleriydi.
Günümüzde bunlar yok artık, olay kendiliğinden rayına oturdu çünkü. Ancak  değişmeyen, olduğu yerde sayan, 1960 da neyse şimdi de aynı anlayışı sergileyen yalnız CHP kaldı.
            Artık kavgalar menfaat zemininde oluyor. Birinin menfaatına dokunuldu mu hiçbir kural tanınmıyor, üzücü olan, 17 Aralıkta başlayan bu kavganın kardeş kavgası olmasıdır…



                          

16 Ocak 2014 Perşembe

            

Değerli okuyucularımın görüş, yorum ve düşünceleri
istikâmetimin pusulası olacaktır.

                HAKİKİ KUL

Kabaran azgın nefsini yenenlerden eyle bizi.
İğne deliğinden bakıp, görenlerden eyle bizi.
Feraset gözleri açık hakiki kullarından kıl.
Her an garibin halini soranlardan eyle bizi.

Haktan alıp, halka veren erenlere yoldaş eyle.
Eşyanın gizli sırrını bilenlere sırdaş eyle.
Kötülükten uzak duran tertemiz kul, kıl bizleri.
Kalksın ardan ikilik, Müslüman’ı kardeş eyle.

Gelmişte ve gelecekte işimizi tutarlı kıl.
Kötülüğü alt edecek gücümüzü yeterli kıl.
Cihada aşkla sarılan, kıl hakiki kul bizleri .

Günahkar kullarız Rabbim ,duamızı geçerli kıl.

15 Ocak 2014 Çarşamba


NOT: İlk HAC'ca gittiğim yıl o kutsal beldelerdeki duygularımı yansıtmaktadır. Aynı adla yayınlanan ilk şiir kitabımdır inşallah yakında beş tane daha yayınlanacaktır. 


IŞIK SAÇAN NAL OLSAM

Kalbimde tatlı bir titreyişle
Gelmiştim Resul-ü Kibriyaya.
Ta mescidin civarında
Bütün insanlar sermest,
Başlamışlardı duaya.
Her taraftan tebahhuran
Yükselen, bir koku vardı.
Sanki miski amber saçılmıştı,
Maveradan buraya.

İşte bereket yeri, tam bu şehir, burası.
Rabbim razıyım, al tenimden canımı,
Yeter ki olsun mekanım
Minberle, mihrab arası..

Gerçi Resulün bastığı yerlere
Yüz sürmeden ölmek bana zor gelir.
Mekanım olmazsa emin belde,
Dünya bana pul gelir.
İlahi! Fisebilillah aksın kanım,
Yoluna hayran olayım.
Cihad üzre al canımı,
Hükmüne kurban olayım.
  
Rahat yüzü görmeyeyim,
Yaparak batılla savaş.
Emri hak cephede gele,
Cihatla hayat bulayım.
Ya Rab ne olur!
Bedirde kalkan kılıcın,
Kabzasında el olayım.
Daima hakkı tutan, hakkı gören,
Hak söyleyen dil olayım.
Günahlarım çoktur Rabbim.
Mücahit alnında iki damla ter olay desem,
Belki fazla olur.
Hiç olmazsa,
Küheylanın ayağında
Işık saçan nal olayım.

TEBAHHUREN: Buharlaşarak



5 Ocak 2014 Pazar

GÜL RENGİNİ ONDAN ALIR

Sevgilinin aşkı ile  tutuşup kavrulsa özüm.
Ayak yalın, başım açık çıksam  yollara yollara.
Her nefeste defalarca dilimde Hu  olsa sözüm.
Derviş olup, Yunus olup  düşsem  çöllere çöllere.

Bülbül gibi sevgiliye türlü nağmeler söylesem.
Aşkım ayyuka yükselse düşsem  dillere  dillere. 
Gece gündüz arayarak,  herkesten sual eylesem.
Rengini aldığı dostun sorsam,  güllere  güllere.

Aşk ateşiyle göz yaşım  buharlaşıp yağmur olsa.
Boz bulanık dosta akan  gitsem  sellere  sellere.
O mübarek pak Ravzanda gönüller murada erse.
Affımı umarak baksam, açık ellere  ellere.

Gösterdiği hak ipine sımsıkı tutunsa elim.
Gayret kemerini her an  sarsam  bellere  bellere.
Sözlerindeki lezzeti bir şeyde tadamaz dilim.
Arıdan,  petekten sonra  sorsam  ballara  ballara.

Örümcekler, güvercinler, bedeviler de anladı.
Kuru kütük meyve verdi, baktım dallara dallara.
Çağ değişti, asır geçti, çağdaş hakkı anlamadı.
Şaştım kaldım, dünyadaki garip hallere  hallere.


NOT: Yayınlanmış olan “IŞIK SAÇAN NAL OLSAM”
Kitabımdan.