14 Aralık 2013 Cumartesi

NOT: Geçmişte gazete köşe yazısı olarak yayınlanmış olan bir yazımıdan bir bölümü daha bu gün buraya aldım.                                      

                                    “ HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR”

            Müslümanlar, insanın dünyada bir süre yaşayıp sonra yok olmak için yaratılmadığına, ölümle sadece bedenin yok olup, başka bir deyişle toprak olup aslına rücu edeceğine, ruhun ölmediğine, ölüm ve ötesinin yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna, ahiret hayatı denen o hayatın buradan kazanılacağına veya kaybedileceğine, onun için dünyanın ötelere
bir hazırlık yeri, bir imtihan yeri olduğuna inanırlar. Durum bu olunca dünya hayatı ona göre şekil alır ve insan inancının samimiyeti ve gücü oranında olumlu veya olumsuz fiillere yönelir. Seküler bir hayatla, İslami bir hayat yaşayan insanların yaşantılarındaki farklılık işte buradan kaynaklanır.
            Elbette “ölülerimizi hayırla yad edeceğiz.” Vefatı sebebi ile gazeteler, köşe yazarları, tv kanalları müteveffa Başbakan Bülent Ecevit hakkında sürekli olumlu yazılar yazdılar, onun dürüstlüğünden, sade yaşayışından, nezaket ve kibarlığından, hizmetlerinden, prensip sahibi bir insan olduğundan uzun uzun bahsettiler. Elbette bu özellilere sahip olan insanların varlığı hepimizi mutlu eder. Aslında bu sıraladığımız, daha da sayabileceğimiz bu olumlu vasıflar övünülecek hususlar değil, hepimizin insan olduğumuz için tabii olarak sahip olmamız gereken özellikler olmalıdır. Ancak bütün bunların yanında peygamberler dışında hatasız kul da yoktur.
            Bu bağlamda Merhum Bülent Ecevit’in hayatına baktığımızda keşke bunlar da olmasaydı, bunları da yapmasaydı diyebileceğimiz bir takım hususları da sıralamak mümkündür.
Mesela: Keşke Sayın Ecevit 28 Şubatçıların yanında görünmeseydi - Yine keşke Sayın Ecevit kesintisiz sekiz yıllık eğitimle İmam Hatiplerin kökünün kurutulmasına razı olmasaydı ve aynı bağlamda Keşke Kuran Kurslarına gidecek öğrencilere 15 yaş şartını kanunla getirerek o kursları işlevsiz hale getirmeseydi.(Çünkü manevi duygular insanları kötülüklerden koruyan sağlam bir zırh gibidir ve bu duygu ancak o yolda yapılan eğitimle kazanılabilir) - Ve yine keşke Sayın Ecevit kendi partisinin milletvekili olan Seme Pişkinsüt sırf karşısına çıkıp aday oldu diye iki çocuğu ile birlikte partilileri tarafından hırpalanırken de sesini yükseltseydi - Evet keşke Sayın Ecevit “bana Kıbrıs Fatihi diyorsunuz ama, ben İngiltere’de iken Kıbrıs’a çıkma emrini vere Sayın Erbakan’dır” diyebilseydi - Ayrıca keşke Sayın Bülent Ecevit o kibar tavrını mecliste Merve Safa Kavakçı’ya “şu kadına haddini bildirin…” narasını atarken de gösterebilseydi.O kadın ne yapmıştı haddi bildirilecek, ne gibi bir tavır sergilemişti? Demokratik, laik, hukuk devletinde kurallara, kanunlara, kaidelere uygun olarak, demokrasilerin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin birinden aday olmuş, binlerce vatandaşımızın oylarını almış, milletvekili olarak meclise girmeye hak kazanmıştı. Kılık ve kıyafeti farklıdır diye bu kadına “had” bildirmek, ona oy veren bütün seçmenlerin ve nüfusumuzun yarısını oluşturan kadın vatandaşlarımızın da haddini bildirmek demektir. ………………………………………………………………………………………………….
Allah’a şükürler olsun ki iki kızımın da üniversite tahsil hayatlarında sıkça karşılaştıkları bu had bildirme sebebi olan tesettür olayı artık okullarımızda yaşanmıyor. Okul müdürlerimiz (benim yaşadığım gibi) öğrencilerinin örtülerini açtırmadı diye idari ve sürgün olma cezalarına çarptırılmıyorlar…………………………………………..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder