NOT: Geçmişte gazete köşe yazısı olarak yayınlanmış olan bir
yazımıdan bir bölümü daha bu gün buraya aldım.
“ HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR”
Müslümanlar,
insanın dünyada bir süre yaşayıp sonra yok olmak için yaratılmadığına, ölümle
sadece bedenin yok olup, başka bir deyişle toprak olup aslına rücu edeceğine, ruhun
ölmediğine, ölüm ve ötesinin yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna, ahiret
hayatı denen o hayatın buradan kazanılacağına veya kaybedileceğine, onun için
dünyanın ötelere
bir hazırlık yeri, bir imtihan
yeri olduğuna inanırlar. Durum bu olunca dünya hayatı ona göre şekil alır ve
insan inancının samimiyeti ve gücü oranında olumlu veya olumsuz fiillere
yönelir. Seküler bir hayatla, İslami bir hayat yaşayan insanların yaşantılarındaki
farklılık işte buradan kaynaklanır.
Elbette
“ölülerimizi hayırla yad edeceğiz.” Vefatı sebebi ile gazeteler, köşe yazarları,
tv kanalları müteveffa Başbakan Bülent Ecevit hakkında sürekli olumlu yazılar
yazdılar, onun dürüstlüğünden, sade yaşayışından, nezaket ve kibarlığından,
hizmetlerinden, prensip sahibi bir insan olduğundan uzun uzun bahsettiler. Elbette
bu özellilere sahip olan insanların varlığı hepimizi mutlu eder. Aslında bu
sıraladığımız, daha da sayabileceğimiz bu olumlu vasıflar övünülecek hususlar
değil, hepimizin insan olduğumuz için tabii olarak sahip olmamız gereken özellikler
olmalıdır. Ancak bütün bunların yanında peygamberler dışında hatasız kul da
yoktur.
Bu
bağlamda Merhum Bülent Ecevit’in hayatına baktığımızda keşke bunlar da
olmasaydı, bunları da yapmasaydı diyebileceğimiz bir takım hususları da
sıralamak mümkündür.
Mesela: Keşke Sayın Ecevit 28 Şubatçıların
yanında görünmeseydi - Yine keşke Sayın Ecevit kesintisiz sekiz yıllık eğitimle
İmam Hatiplerin kökünün kurutulmasına razı olmasaydı ve aynı bağlamda Keşke
Kuran Kurslarına gidecek öğrencilere 15 yaş şartını kanunla getirerek o
kursları işlevsiz hale getirmeseydi.(Çünkü manevi duygular insanları
kötülüklerden koruyan sağlam bir zırh gibidir ve bu duygu ancak o yolda yapılan
eğitimle kazanılabilir) - Ve yine keşke Sayın Ecevit kendi partisinin
milletvekili olan Seme Pişkinsüt sırf karşısına çıkıp aday oldu diye iki çocuğu
ile birlikte partilileri tarafından hırpalanırken de sesini yükseltseydi - Evet
keşke Sayın Ecevit “bana Kıbrıs Fatihi diyorsunuz ama, ben İngiltere’de iken
Kıbrıs’a çıkma emrini vere Sayın Erbakan’dır” diyebilseydi - Ayrıca keşke Sayın
Bülent Ecevit o kibar tavrını mecliste Merve Safa Kavakçı’ya “şu kadına haddini
bildirin…” narasını atarken de gösterebilseydi.O kadın ne yapmıştı haddi
bildirilecek, ne gibi bir tavır sergilemişti? Demokratik, laik, hukuk
devletinde kurallara, kanunlara, kaidelere uygun olarak, demokrasilerin
vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin birinden aday olmuş, binlerce
vatandaşımızın oylarını almış, milletvekili olarak meclise girmeye hak
kazanmıştı. Kılık ve kıyafeti farklıdır diye bu kadına “had” bildirmek, ona oy
veren bütün seçmenlerin ve nüfusumuzun yarısını oluşturan kadın
vatandaşlarımızın da haddini bildirmek demektir. ………………………………………………………………………………………………….
Allah’a şükürler olsun ki iki
kızımın da üniversite tahsil hayatlarında sıkça karşılaştıkları bu had bildirme
sebebi olan tesettür olayı artık okullarımızda yaşanmıyor. Okul müdürlerimiz (benim
yaşadığım gibi) öğrencilerinin örtülerini açtırmadı diye idari ve sürgün olma
cezalarına çarptırılmıyorlar…………………………………………..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder