31 Aralık 2013 Salı

O NE GÜZEL REHBERDİR

Rabbim gökleri-yeri direksiz yarattı.
Sonra da arş-ı âlâyı istiva etti.
Nâmütenâhi güç ve kudret sahibine
Güneş, ay ve yıldızlar secdeler etti.

Güneş, ay ve yıldızlar belli bir vakte kadar
Emri ilahi ile durmadan akıp gider.
O, kendine içten iman etmemiz için,
Her işi düzenler, ayetleri açıklar.

Yeri çeşit çeşit bitkilerle donatan,
Arz üstünde oturaklı dağlar yaratan,
Birçok pınarları, ırmakları akıtan,
Rabbimdir cümle mahluku yoktan var eden.

O,  geceyi gündüzün üzerine örten,       
Gündüzü geceden sıyırıp çıkarandır.  
Şüphesiz bunlarda düşünen toplum için,
Alınacak birçok dersler, ibretler vardır. 

Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar,
Kıtalarda envai tür  ürünler olur.
Aynı sudan ve topraktan gıda alsa da,
Her biri biçim ve tat olarak farklıdır.
  
Allah Resulünü yalanlayan insanlar,
O inkârlarına devam ededursunlar,
Onların mekânları Nar-ı cehennemdir.
Ve orada ebediyyen kalıcıdırlar.

Mutlaka her toplumun bir rehberi vardır.
Müminlerin rehberi de Resûlullahtır.
Sürekli O’nun yolunda geçen bir ömür,
Ne güzel ömürdür ve o ne güzel Resul. 

İyilik dururken kötülük isteyenler,
Geçmişte yaşananları bilmelidirler.
Rabbim elbette Rahman ve Rahimdir ama
Hak edene de azabı çok şiddetlidir.

Her dişinin neye gebe kalacağını,
Rahimlerde bulunanı O Âlim bilir.
Yaratılışlar da bir hesaba göredir.
O Hasib’in katında her şey ölçülüdür.

Noksanlıktan uzak olan Yüce Rabbimiz.
Görüleni ve görülmeyeni de bilir.
Onun ilminin dışında hiçbir şey kalmaz.
Evet O, Şanı Yüce Rabbilâlemindir.

Allah’ın yanında sözü gizleyenlerle,
Açıkça söyleyenler bir olduğu gibi,
Geceleyin köşe bucak gizlenenlerle,
Gündüz vakti yürüyüp gidenler eşittir.

Onun önünde ve arkasında melekler
Allah’ın emriyle Resulü takip eder.
Kâfirler gelmesini istemeseler de,
Rabbim istediği an nûrunu tamamlar.

Bir toplum kendinde olan özellikleri,
Hılkaten verilmiş olan güzellikleri,
Bozarak değiştirmeye yeltenmedikçe,
O toplum üzerindedir Rabbin Elleri.

Allah bir  topluma  musibe  diledi  mi,
Artık onun için geri çevrilme yoktur.
İnsanlar da yanılarak yoldan saptı mı,
Onlara gelecek azap elbette haktır.

O, insanlara korku ve ümit içinde
Gürleyen, ışık saçan şimşeği gönderir.
Yağmur yüküyle ağırlaşmış bulutlarla,
Ölmüş olan arza rahmetiyle can verir 
Bütün varlıklar gibi gök gürültüsü de
Allah teâlâyı hamd ile tesbih eder.
Onun heybetinden dolayı melekler de
Huşuyla bu zikre katılır, eşlik eder.

El açıp yalvarmaya layık olan O’dur.
Ondan başka minnet etmeye layık yoktur. 
Onların ilah edindikleri putları,
Konuşamaz, hareketsiz birer mahluktur.

O zâlimler,  Allah hakkında tartışırken,
Yüce Rabbim üzerlerine yıldırımlar,
Etrafa ateş saçan şimşekler gönderir.
Onunla dilediğini yaka, mahveder.

Olmayan pınardan nasıl su içilmezse,
Muktedir olmayandan da bir şey istenmez.
Şüphesiz dualar yaratana yapılır,
İnkârcının duası hedefini bulmaz.

Göklerde bulunanlarla, yerde olanlar,
Ve onların gölgeleri ister istemez,
Yalnız Allah teâlâya secde ederler.
Onların secdelerinde riya bulunmaz.

Göklerin ve yerin Rabbini bırakıp da,
Cansız bir varlığa insan nasıl ilah der?
Kendisi mahluk olan putlara tapmakta,
İnsanlara nasıl bir fayda olabilir?

Körle görenin bir olmayacağı gibi,
Karanlıkla aydınlık hiç eşit olur mu?
Yaradan insanı övmüşte yaratmıştır.
Akıl sahibi kul hiç inkârcı olur mu?

Resûl’e indirilene inanan kimse,
Hakkı inkâr eden körler gibi olur mu?
Şayet inkârcının körden bir farkı olsa,
Bâtılın peşinden fütursuzca gider mi?

Sâdık kullar verdikleri sözlerde durur,
Allah’ın ahdini yerine getirirler.
Gecede, gündüzde, varlıkta ve yoklukta
Bunun görevleri olduğunu bilirler.

Namazı dosdoğru kılan, zekatı veren,
Rabbimin emirlerine harfiyyen uyan,
Münkeri  güzelce savan, hakkı koruyan,
İşte o asil kullardır gerçek Müslüman.
  
Allah yolunda gizli-açık harcayarak,
Bu dünyada en güzel sonu hak edenler,
Âhiretin güzelim Adn Cennetlerinde
Sâlih olan aile fertleriyledirler.

Cenneti hak eden o mübarek insanlar,
Hiçbir şekilde orada mutsuz olmazlar.
Ayrıca yer, içer, koltuklara kurulur,
Melekler de hep onların yanındadırlar.

Melekler cennetlikleri gördüklerinde,
Derler ki, ey has kullar size selam olsun!
Zorluklar geride kaldı, dünya yurdunda,
İşte bu mutlu sonuç size kutlu olsun. 

Allah’ın kesin emirlerinden biri de,
Akrabalık bağlarını canlı tutmaktır.
Bu karabeti terk eden fitnecilerse,
Hak ettikleri azâbı  tadacaklardır.

Kullara bile verilen söz  korunurken,
Allah’a verilen sözler hiç bozulur mu?
Vadlerini kuvvetle pekiştirenlerle,
Ahde vefa göstermeyenler bir olur mu? 

Allah’ın rızkını artırdığı insanlar,
Dünyanın nimetleriyle şımarmasınlar.
Çünkü âhirete göre dünya hayatı
Geçici faydadan başka bir şey değildir.

Şüphesiz Allah dilediğini saptırır,
Kendine yöneleni de hakka erdirir.
Unutma ki hak çizgiden ayrılan kullar,
Kendi nefsine en büyük zulmü yapmıştır.

Allah’a ve Resûlüne iman edenler,
Rablarinin zikriyle sükûna ererler.
Çünkü yaratılışları gereği ruhlar,
Yaratanını anmakla huzur bulurlar.

Daha önce nice ümmetlerin geldiği,
Sapkın bir topluma Resul Kuran okudu.
Bu kitapla nice toplum hakka ererken,
Ne yazık ki nasipsizler bunu duymadı.

Okunan bir kitapla dağlar yürütülse,
Sükûnet ya da şiddetle yer parçalansa,
Veyahut ölüler diriltilecek olsa,
O mübarek kitap yine Kuran olurdu.
  
O zâlimler, rablerini inkâr ettiler.
Oysa  O, herkesin rabbi ve hâlıkıdır.
Biz sadece ve ancak O’na yöneliriz.
Dönüşümüz müminlerin ilahınadır.

İman eden ve iyi işler yapanlarla,
Rabbimin emrinden asla ayrılmayanlar,
Özlenen Cennet yurdunun sahibidirler.
Onlar oranın ebedi sâkinidirler.

ESİNLENEN SURE VE AYETLER: 
Ra’d suresi ,1 den 31. Ayete kadar.


Minnet: İyiliğe karşı duyulan şükür hissi
Karabet: Soyca yakınlık, hısımlık, akrabalık.
İstiva etmek:Yükselmek, üstün olmak,
Kemalin sabit olması.





28 Aralık 2013 Cumartesi

                                                          YENİ YIL

            Cuma Müslümanların bayram günüdür. Cuma Namazı, hakkında müstakil bir sûra vardır ve bu sebeple Cuma Namazı “FARZ” bir namazdır. Bu namazın vakti geldiğinde bütün işler bırakılarak camiye koşulur, çünkü Cuma namazı cemaatle kılınır. Kişi esnafsa dükkanını, işçiyse iş yerini terk eder, memursa masasından kalkar ve doğru camiye koşar. İslam devletinde Cuma Namazını devlet başkanı kıldırır, onun için Cuma Namazına devlet namazı denir. Her namaza normal yürüyüşle gidilirken, cumaya giderken hızlıca yürümek gerekir. Şimdi şu arzettiğim hususları gerekçe göstererek, madem ki ülkemizde azınlık olan Hıristiyanların dini günü olan Pazar tatil, Yahudilerin kutsal günü olan cumartesi tatil, o halde Müslümanların bayramı olan Cuma günü de tatil olsun, gerekiyorsa Cuma değil Pazar veya Cumartesi günleri çalışma günü olsun desek, Türkiye’de neler olur dersiniz…
            İşte bir yılbaşının yine ariferindeyiz. Bazı işyerleri aslında tatil günü olan Cumartesi veya Pazar günlerinde insanları çalıştırıyorlar ki yılbaşında tatil yapsınlar diye; oysa Cuma Namazı vakti mesai saati ile örtüştüğünde memur, amir on dakika önce çıkamıyor ama konu yılbaşı olunca kos koca bir gün tatil, bom boş geçiyor.
Peki nedir yılbaşı?
Hiçbir şey değil. Bizimle uzaktan, yakından zerre kadar alakası yok, sadece bir takvim değişimi. Hani ne demiştik bir şiirimizde.
( Yeni yıl bir takvimdir / Yapraklar bir bir iner. / Allah için ağlayan, / Sonunda iyi güler.) işte bu, hepsi bu kadar.  Ama böyle bir gün TV programlarında-basın,yayın organlarında- eğlence yerlerinde- sokaklarda- meydanlarda her türlü taşkınlıkların yaşandığı bir gün olarak yaşanıyor.
             Yılbaşında içki tüketimi ziyadesi ile arttığı için buna bağlı olarak kazalar da artıyor. Yapılan har kaza bir felaketin, tabi ki maddi zararın de habercisidir. Sigara dumanları arasında, içki, kumar, her türlü uyuşturucu kullanımı ve yarın işe gidecek olan insanın sabaha kadar uykusuz kalması sonucu uğranılan iş gücü kaybı, soruyorum toplumumuza zarardan başka ne kazandırıyor? Bu durum akıl sağlığı, beden sağlığı, ruh sağlığı, hatta nesil sağlığını bozan şeyler değimlidir? Büyüklerini böyle gören genç veya çocuk ne düşünecek, nasıl hareket edecektir, bu nasıl bir örnek oluştur? Sigara içmekten bıyıkları, parmakları sararmış olan bir öğretmenin öğrencilerine sigaranın zararlarını anlatmaya kalkışması veya anlatsa bile öğrenciler üzerinde etkili olması nasıl düşünülemezse, Yılbaşı eğlenceleri adı altında türlü rezillikler yapan bir babanın da aile fertlerine iyi örnek olduğu söylenemez, düşünülemez. Bu gece yapılan taşkınlıklar, ölçüsüz davranışlar sebebi ile aile mutlulukları sarsılıyor, İnsanların onurları zedeleniyor, kötü alışkanlıklar pekişiyor, bütün bunlar ne adına niçin yapılıyor hiç düşündünüz mü?
            Adam kör kütük sarhoş araba kullanmaya kalkıyor, hatta direksiyona yaslanıp uyuduğunun farkında bile değil. Polisimiz bunu alıp evine götürüyor. Yahut adım attığı yeri göremeyecek kadar kendinden geçmiş, hatta yolun ortasına düşmüş ağzından, burnundan iğrenç şeyler akıyor; polis bunu da alıp evine götürüyor, hatta o fena halini bile düzeltiyor, icabında temizliyor. Peki polis kim? Verdiğimiz vergilerden maaş alarak görev yapan memur. Ben bu insanları polisimizin daha önemli görevini bırakarak evlerine kadar götürmesini istemiyorum, gönlüm buna razı değildir. Böyle kişilerin (kim olursa olsun) önceden tesbit edilen depo gibi, ardiye gibi yerlere götürülüp bırakılmasından yanayım.
Yılbaşı sabahı çarşıya inin göreceksiniz ki her yer bom boş, otobüsler bom boş, saat 12 olmuş şehir uyuyordu. Aah ah…
            Hani ne demişler, “O mahiler ki derya içredirler, deryayı bilmezler.” En ideal hayat nizamı olan İslam Dini mensubuyuz ama ondan haberimiz yok. Dinimizin yasak ettiği her şeyde hayat vardır, mutluluk vardır, güzellikler vardır.
            İçkisiz, kumarsız, kavga ve gürültüsüz nice güzel günlere kavuşmamız dileği ile.
           
              




27 Aralık 2013 Cuma



YENİ YIL BİR TAKVİMDİR

Yeni yıl bir takvimdir
Yapraklar bir bir iner.
Allah için ağlayan
Sonunda iyi güler.

25 Aralık 2013 Çarşamba

      ZÜL’CELÂL-İ’VEL’İKRÂM
            (Azamat ve kerem sahibi)

      Sen Basîrsin elbet bizi görürsün.
      Çok cömertsin isteyene verirsin.
      Gönüllerde gizleneni bilirsin.
      Bundan başka yoktur bende bir kelem.
      ZÜL-CELÂL-İ VEL-İKRAM’sın vesselam.
    
       Gizli ayan her olayı bilensin.
       Garibin derdine derman olansın.
       Her canlıya rızıkların verirsin.
       Seni  sevmek elbet bize Farz olan.
        ZÜLCELÂL-İ VEL-İKRAMSIN vesselam.

       Ey Fazilet ve Keremi bol olan!
       Bu âlemde senden başkası yalan.
       Seni övmeye kelimeler yetmez.
       Ve izahtan aciz kalır her lisan.
       Esselamsın esselamsın esselam,
       ZÜL-CELÂL-İ VEL İKRAM’sın vesselam.
        -----------------------------------------------
       ZÜ-L CELÂL:  Celâl sahibi Allah. Azamet, izzet
                                ve heybet sahibi Cenab-ı Hak


19 Aralık 2013 Perşembe

            EL- EVVEL
 (Varlığının başlangıcı olmayan)

Rabbim!
Sen, bütün emirlerini tas tamam
Kuranında bildirdin.
Hükmünle gönderdin Resûlünü,
Küfrü kaldırdın.
Elbette ki senden başka ilah yoktur.
Hayatta, sıratta, mizan da haktır.
EVVELSİN - ÂHİRSİN.
Dünyanın ve ukbanın yegane hakimisin.
Bir garip dilenciyim senin yolunda
“Allah versin” diyor hep el açtıklarım.
           Çaresiz kaldım,  
            Kapına geldim.
Ya Rab!
 Senin kapına gelenleri boş çevirmediğini bilirim.
Bu sebeple EY EVVEL!
Senden affımı dilerim.


14 Aralık 2013 Cumartesi

NOT: Geçmişte gazete köşe yazısı olarak yayınlanmış olan bir yazımıdan bir bölümü daha bu gün buraya aldım.                                      

                                    “ HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR”

            Müslümanlar, insanın dünyada bir süre yaşayıp sonra yok olmak için yaratılmadığına, ölümle sadece bedenin yok olup, başka bir deyişle toprak olup aslına rücu edeceğine, ruhun ölmediğine, ölüm ve ötesinin yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna, ahiret hayatı denen o hayatın buradan kazanılacağına veya kaybedileceğine, onun için dünyanın ötelere
bir hazırlık yeri, bir imtihan yeri olduğuna inanırlar. Durum bu olunca dünya hayatı ona göre şekil alır ve insan inancının samimiyeti ve gücü oranında olumlu veya olumsuz fiillere yönelir. Seküler bir hayatla, İslami bir hayat yaşayan insanların yaşantılarındaki farklılık işte buradan kaynaklanır.
            Elbette “ölülerimizi hayırla yad edeceğiz.” Vefatı sebebi ile gazeteler, köşe yazarları, tv kanalları müteveffa Başbakan Bülent Ecevit hakkında sürekli olumlu yazılar yazdılar, onun dürüstlüğünden, sade yaşayışından, nezaket ve kibarlığından, hizmetlerinden, prensip sahibi bir insan olduğundan uzun uzun bahsettiler. Elbette bu özellilere sahip olan insanların varlığı hepimizi mutlu eder. Aslında bu sıraladığımız, daha da sayabileceğimiz bu olumlu vasıflar övünülecek hususlar değil, hepimizin insan olduğumuz için tabii olarak sahip olmamız gereken özellikler olmalıdır. Ancak bütün bunların yanında peygamberler dışında hatasız kul da yoktur.
            Bu bağlamda Merhum Bülent Ecevit’in hayatına baktığımızda keşke bunlar da olmasaydı, bunları da yapmasaydı diyebileceğimiz bir takım hususları da sıralamak mümkündür.
Mesela: Keşke Sayın Ecevit 28 Şubatçıların yanında görünmeseydi - Yine keşke Sayın Ecevit kesintisiz sekiz yıllık eğitimle İmam Hatiplerin kökünün kurutulmasına razı olmasaydı ve aynı bağlamda Keşke Kuran Kurslarına gidecek öğrencilere 15 yaş şartını kanunla getirerek o kursları işlevsiz hale getirmeseydi.(Çünkü manevi duygular insanları kötülüklerden koruyan sağlam bir zırh gibidir ve bu duygu ancak o yolda yapılan eğitimle kazanılabilir) - Ve yine keşke Sayın Ecevit kendi partisinin milletvekili olan Seme Pişkinsüt sırf karşısına çıkıp aday oldu diye iki çocuğu ile birlikte partilileri tarafından hırpalanırken de sesini yükseltseydi - Evet keşke Sayın Ecevit “bana Kıbrıs Fatihi diyorsunuz ama, ben İngiltere’de iken Kıbrıs’a çıkma emrini vere Sayın Erbakan’dır” diyebilseydi - Ayrıca keşke Sayın Bülent Ecevit o kibar tavrını mecliste Merve Safa Kavakçı’ya “şu kadına haddini bildirin…” narasını atarken de gösterebilseydi.O kadın ne yapmıştı haddi bildirilecek, ne gibi bir tavır sergilemişti? Demokratik, laik, hukuk devletinde kurallara, kanunlara, kaidelere uygun olarak, demokrasilerin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin birinden aday olmuş, binlerce vatandaşımızın oylarını almış, milletvekili olarak meclise girmeye hak kazanmıştı. Kılık ve kıyafeti farklıdır diye bu kadına “had” bildirmek, ona oy veren bütün seçmenlerin ve nüfusumuzun yarısını oluşturan kadın vatandaşlarımızın da haddini bildirmek demektir. ………………………………………………………………………………………………….
Allah’a şükürler olsun ki iki kızımın da üniversite tahsil hayatlarında sıkça karşılaştıkları bu had bildirme sebebi olan tesettür olayı artık okullarımızda yaşanmıyor. Okul müdürlerimiz (benim yaşadığım gibi) öğrencilerinin örtülerini açtırmadı diye idari ve sürgün olma cezalarına çarptırılmıyorlar…………………………………………..






12 Aralık 2013 Perşembe

         RABBİM ACI BİZE

Tüm ihtiyacımızı verdiğin dünyamızda,
Sonsun şükran-ı nimet olmamız gerekirken,
Gafletle geçti ömür, işte her şey ortada.
Rabbim acı bizim şu perişan halimize.

Daha dün kara toprak kupkuruyken yeşerdi.
Menekşe boyun büküp, zikrini sundu sana.
Gülzara bülbül kondu, feryat, figan eyledi,
Biz farkına varmadık ne olur acı bize.

Gökyüzünde bulutlar yan yana sıralandı.
Yağmurlar yere indi, işte dünya canlandı.
Ağaçlar çiçek açtı, arılar beste yaptı.
Biz bundan ders almadık, ne olur acı bize.

Bir gün dağlar düzlenip, toz olup savrulacak.
Direksiz gök katlanıp, toplanıp dürülecek.
Bütün yaptıklarımız konacak önümüze.
O gün hiç gelmez sandık, ne olur acı bize.

ESİNLENİLEN SURE VE AYETLER:
Enbiya suresi Ayet:104


8 Aralık 2013 Pazar

NOT: Bu yazı bir süre önce gazetede yayınlanan köşe yazımdır, önemine binaen buraya aldım                                                          

                                                           SÜTÇÜ  İMAM

            Bir milletin, devletin, şehrin, ailenin geçmişinde iftihar edeceği, övünç ve gurur duyacağı hadiselerin ve kişilerin bulunması o milletin geleceğinin olumlu yönde etkilenmesinde en büyük faktördür. Çocuk babası ile, ailesi ile övünür, onlara layık olmaya, onlar gibi olmaya çalışırsa, buna örnek almak denir. (Gerçi ibret olmak veya ibret almak hadisesi varsa da.) Asıl olan örnek olabilmektir. Tarihimizin şan ve şerefle dolu olması, bu şan ve şerefin neslimize doğru olarak yansıtılması körpe dimağların şekil almasında etkili olur. Olaya bu açıdan baktığımızda tarihçilere büyük görevler düştüğünü görürüz.
            Sınıfta bir tarih öğretmeninin Çanakkale destanımızı samimiyetle işlediğini düşünün, bu durumdan etkilenmeyecek genç olabilir mi? Yahut Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransız Kralını hapisten kurtaran “Ben ki Akdeniz’in ve Rumeli’nin ve Karadeniz’in ve Anadolu’nun, ve Karaman’ın ve Rum’un ve Acem’in Ve Mısır’ın ve Mekke ve Medine’nin ve ve ve….ecdadımın fethettiği daha birçok diyarın sultanı Yıldırım Beyazıt Han oğlu, Yavuz Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım; sen ise Fransız vilayetinin kralı Françeskosun” dediği bu mektubun azametini duyup, onu ruhunda, benliğinde hissedip, ecdadı ile gurur duymayacak insan olabilir mi?
            Mazisi olmayanın istikbali de olamaz. Köksüz bir ağacın yaşayamayacağı açıktır. İşte bunun için İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, “Mazisi yıkık bir milletin atisi olur mu?” Diyerek bir gerçeği dile getirirken, büyük Şair Yahya Kemal “Kökü mazide atiyim” diyerek aynı gerçeği tekrarlamaktadır. Bu misalleri niçin verdik? Çünkü o iftihar kaynağımız olan nurdan insanlar sonsuza kadar sürecek olan milli kural ve kaideleri önümüze koymuşlar, bizlere en kamil manada örek olmuşlar ve ondan sonra da aslınızı inkar etmeyin, ceddinizle iftihar edin, onlar gibi olun hatta onları geçin demişler da onun için. Bu vatan Malazgirt’te nasıl yurt edinilmişse, İstanbul Surlarına tırmanan kahramanlar üzerlerine dökülen kaynar sulara, çeşitli zorluklara rağmen görevlerini yaparak nasıl tarihe isimlerini altın harflerle yazdırmış ve çağları değiştirmişlerse, Çanakkale’de nasıl yedi düveli dize getirmişlerse, Kahraman Mehmetciklerimiz Kıbrıs’ta, aşılması imkansız denen, 90 derece dik “beşparmak” dağlarını nasıl düz yolmuş gibi çok kısa bir zamanda aşmışlarsa, Kahramanmaraş ta nasıl bir şehir halkı kos koca bir devleti perişan edip, paçavraya çevirmişse; ey o şerefli milletin çocukları, torunları! Sizler de onların izlerinden gitmeli ve onlara layık evlatlar olduğunuzu göstermelisiniz demişler de onun için.
            Haftalardır gazeteler Kahramanmaraş’taki Sütçü İmam Üniversitesinin isminin değiştirmek istendiğini yazıyorlar. En sonunda halkın direnci ve tepkisi sonucu bu uğursuz teklif ve teşebbüsten vazgeçildiğini öğrendik. Sütçü İmam ismine karşı bu “sütü bozuk” teklifi ricat ettiren, geri püskürten Kahramanmaraş’ın güzel insanlarına, hemşehrilerime, kardeşlerime selam olsun, minnet olsun, saygı olsun.
 Kahramanmaraş’ta Fransızlara karşı büyük bir mücadele verilmiş, Şanlı Bayrağımızın kale burçlarından indirilip, yerine Fransız bayrağı çekilmesine rıza göstermemiş, Şanlı Bayrağımızı yerine asmayı, yani istiklal ve hürriyeti Cuma Namazından önde görülmüş, kölelik kabul edilmeyerek derhal ve anında baş kaldırılmış. Maraşlı hanımların örtüsüne uzanan eller Sütçü İmam’ın kurşunlar ile kırılmış ve Fransızlar Maraş’tan kovulmuştu. Sütçü İmam’ın sıktığı kurşun, Maraş’ın kurtuluşunun stardı, hücum emri olmuştur.
Bu güne kadar mütesettir (örtülü) hanım ve kızlarımız, Allah’ın emri olan örtülerinden dolayı çok sıkıntılar yaşadılar, okullarına gidemedi, mahkemelere giremedi hatta belediye otobüslerine bile binemediler. İnşallah Başbakının demokratikleşme açılımından yani bugünden sonra bu sıkıntıda bir daha yaşanmaz. 
 Şu garip duruma bakın ki aradan geçen onca yıla, yaşanan hadiselere rağmen bugün Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinden “Sütçü İmam” ismi kazınarak, bedenden canın sökülmesi gibi silinmek, yok edilmek istenmiştir. Bu nasıl olabilir? Milli duygu sahibi olan ve mazisine saygılı bir insan bunu nasıl yapabilir, düşünülebilir? İşin daha da korkunç ve üzücü yanı, aynı tarihlerde İstanbul- Eyüp’te bir semte veya bir tepeye verilen “Pier Loti” isminin yerine, Eyüp Sultan isminin verilmesi teklifine bizim (bir kısım basın/veya kartel medyası) dediğimiz gazeteler ateş püskürürken,“Sütçü İmam Üniversitesi” isminin değiştirilmesi teklifine gıklarını bile çıkarmamalarıdır.
Kimdir Pier Loti? Sarhoş, ayyaş, ırz düşmanı, ahlaksız, kötü niyetli bir Fransız Subayı.Yani memleketimizi işgal etmek için gelen düşman bir milletin ferdi. Memleketimizi işgal için gelen bu düşmanlar “Allah Korusun” başarılı olsalardı, durumumuz bu günkü Irak’tan farklı mı olacaktı?
Peki Eyüp Sultan Kim? Peygamberimizin Medine’ye Hicretinde evinde misafir olarak kaldığı, sağlığında cennetle müjdelenen, İstanbul’u İslam memleketi yapabilmek için taa Medine’den kalkıp 90 yaşlarında olduğuna bakmadan oğulları ile birlikte İstanbul Surları önünde düşmanla çarpışırken şehit düşen bir sahabe.
Şimdi görüyor musunuz şu hali? Bir kısım medyanın içine düştüğü veya içinde bulunduğu şu acınacak durumu? Fransız Pier Loti’ye evet, Sütçü İmama ve Eyüp Sultan’a hayır. İşte bundan dolayı para vererek okuduğunuz gazeteye, seyrettiğin tv kanalına, (okuduğunuz kitaba diyeceğim ama kitap zaten okunmuyor) dikkat etmeli, çocuklarımızı da onlardan korumalıyız. Unutmayalım ki dinden uzak bir  düşüncenin tersi doğrudur.



2 Aralık 2013 Pazartesi

          YAKARIŞ

Havf ve Reca ile sana el açtım Rabbim.
Kapına geldim.
Rahmetinden umutvarım.
Her durumda sana sığınırım.
Sen, isteyenlerin isteklerini veren,
Dileyenlerin dileklerini kabul edensin.
Kemal-i edeple sana yalvarıyor ve senden istiyorum,
Bizi öfkemizin esiri,
Şeytanın oyuncağı,
Şehvetimizin düşkünü,
Menfaatlerimizin kölesi yapma.
Bizi kitabın olan Kuran’ın,
Rehberimiz olan Resulullah’ın,
Yolumuz olan Şeriat-ı garra’nın,
Dinimiz olan İslam’ın çizgisinden ayırma.
Yâ Rab!
Bizi hidayetine ulaştır.
Resulünün ahlakı ile ahlaklandır.
Ashab’ın ve evliyaullah’ın saygı ve sabır anlayışını ver bize.
Öyle ver ki,
Yalnız insanlar değil,
Hayvanlar,
Nebatat,
Bütün mahlukat
Bizden incinmesin.
Mum olup eriyip, aydınlatalım.
Seher vakti ağlayalım,
Günahlarımıza dövünelim.
Sana sığındık Rabbim.
Vekilimiz sensin,
Kerimimiz sensin,
İlâhımız sensin.
“Hasbinallauh veniğmel vekil.”
------------------------------

HAVF  : Korku.
RECA   : Umut.
KERİM : İhsan ve inayet sahibi. Şerefli ve izzetli. Cömert.