12 Şubat 2013 Salı


      NOT: 2008 Yılında yazdım gazete köşe yazımdır. Bugün de durum fazla farklı değil.                                                   

                                                          AÇLIK

            Benim ilkokul - ortaokul öğrencisi olduğum yıllarda “Türkiye bir tarım ülkesidir, nüfusunun %82 si köylüdür” derlerdi. O yıllardan bu yana sürekli köylümüz şehlere taşındı,  çünkü köydeki yaşama şartları düzeltilemedi. Tarımla uğraşan köylünün onca emekle elde ettiği ürünü para etmedi. Köye yeteri kadar hizmet götürülemedi, “Köylü milletin efendisidir” dendi ama zaman içinde gelen iktidarlar bu efendiliğin icabını köylüye veremedi, köylü hep ikinci sınıf insan sayıldı, horlandı. Sonunda köylü de şehirli olmaya karar verdi ve şehrin yolunu tuttu. Tuttu da ne oldu? Bir güzel düşünürümüzün “ Yamadık dinimizi, yırtarak dünyamızdan – Sonunda din de gitti, dünya da gitti elimizden.” dediği gibi, orada da taşralı dendi bu efendiye. Cengiz Aytmatov’un “Elveda Gülsarı- Gün Ola Ömre Bedel ” gibi eserlerinde ustalıkla işlediği “Sarı Özek Bozkırı” gibi köydeki o ne eksen bitecek verimli geniş araziler ekilmedi. Zaten doğu illerimizde sadece hayvanlara kışın yedirecekleri ot elde etmek için boş bırakılan geniş arazilere, köyden şehre taşınan insanların toprakları da böylece ilave edilmiş oldu. Tabi bu politikalarla Türkiye ne tarım ülkesi olabildi ne de sanayi ülkesi.
            Bu günlerde yazarlar, çizerler, gazeteciler, yarını düşünen insanlar, (milletin tarımsal geleceğinden doğrudan ve birinci derecede sorumlu olan Tarım Bakanlığı hariç) herkes tarım ürünlerindeki artıştan, özellikle buğday üretiminin ihtiyacımızı karşılayamadığından ve bunun sonucu olarak ekmeğe yapılan zamlardan bahsediyor ve muhtemel bir açlıktan endişe duyuyorlar. Daha dün 250 krş. a bir ekmek alınabiliyordu, şimdi 500 krş. luk ekmek bile yok oldu. Gramaj düştü, fiyatlar arttı. Ekmek insanların ana gıda maddesidir. Zaten zor geçinen ve her gün evine 5 – 10 ekmek götüren insanlar bu durumda ne yapacaklar. Ekmek aslanın ağzındaydı, şimdi midesine indi. Ekmek kutsaldır. Böyle olduğu için insanlar ekmeği öpüp alnına götürerek ekmek üzerine yemin ederler; onun için milletin ekmeği ile oynanmamalıdır.
            Şöyle bir düşünelim, bu gün ekmek niçin pahalı,? Buğday fiyatları arttığı için. Bunun çözümü elbette üretimi artırmaktır değil mi, başka yolu yok. Sakın ithal de edilebilir demeyin. Hiç kimse buğday ithal etmeyi düşünmemeli, çünkü buğday ithali hem çözüm değil, hem de dötr mevsimi hakkı ile yaşayan, geniş arım arazilerine ve genç nüfusa sahip Türkiye gibi bir ülkenin, tarım ürünleri ithal etmesi ayıptır, günahtır, işi bilmemenin tescilidir.
            Buğday böyle de şeker, pirinç daha mı iyi? Köyümde babadan kalma bir miktar arazim var. Tam kenarından  Ceyhan Nehrinin bir kolu olan çay akıyor. Geçen sene oraya şeker pancarı ekmek istedik, şeker şirketi
-         Olmaz  dedi.
-         Niçin olmaz kardeşim?
-         Kotanız yok.
-         Ama biz geçtiğimiz dönemde aynı yere ekmiştik.
-         O, o zamandı, aradan üç yıl geçti.( Bilindiği gibi aynı yere her yıl pancar ekilemiyor.)
-         İyi de benim köyün her yerinde tarlam yok ki, bir burası ver .
-         Olmaz kardeşim.
-         Yahu ben üreteyim diyorum, tüketeyim demiyorum ki.
-         Olmaz kardeşim, olmaz dedik ya hadi derdini yukarıdakilere  anlat. 
Memur aslında haklıydı. Ona birileri böyle olacak demişti o kadar, sorgulayamazdı ki adam, yukarı dedi işiler ne denmişse kabul etmek zorundadır, yoksa işinden olurdu.
      Yani şunu demeye çalışıyorum. Türkiye’de tarımsal faaliyetler karadüzen yürütülüyor. Üst- ast, amir- memur ilişkisi rahat değil. Seçimle gelen bakan o işin ehli olmayabiliyor veya tahsili uygun olsa bile çoğunlukla pratiği olmuyor. Müsteşarlar ve üst düzeydeki bürokratlar da yerlerini korumak zorunda olduklarından “büyüklerimiz en iyisini bilir” anlayışı bütün milletin hayatını işte böyle olumsuz etkiliyor.
      Bu cennet vatanımızda bir karış toprak boş bırakılmadan ekilse, devlet çiftçiye gerekli yardımı ve desteği zamanında yapsa, (2007 nin 11. ayında ödenmesi gereken tarım desteği hala ödenmedi.) tarımsal girdilerin fiyatları uygun olsa, tarım ürünlerinin değerlendirilmesi devlet garantisinde ve çiftçinin alın terinin bedelini karşılasa, Ziraat Bankaları adına uygun olarak çiftçiye ucuz kredi imkanı sağlasa, tarım kredi kooperatifleri kuruluş amaçları doğrultusunda icra-i faaliyette bulunabilseler, bunun sonucu olarak köylümüz bire on değil, otuz, kırk alsa, böylece tarım ürünleri ithal eden değil, ihraç eden ülke olsak ne kadar iyi olurdu değil mi?
Emin olun bu hayal değil, zor da değildir. Geleceğin felaketi olan açlığın önüne ancak böyle geçilebilir, yeter ki devletin yardım ve destek eli çiftçinin üzerinde olsun.
Haftaya buluşmak umut ve dileği ile.


      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder