NOT: 2008
Yılında yazdım gazete köşe yazımdır. Bugün de durum fazla farklı değil.
AÇLIK
Benim
ilkokul - ortaokul öğrencisi olduğum yıllarda “Türkiye bir tarım ülkesidir,
nüfusunun %82 si köylüdür” derlerdi. O yıllardan bu yana sürekli köylümüz şehlere
taşındı, çünkü köydeki yaşama şartları
düzeltilemedi. Tarımla uğraşan köylünün onca emekle elde ettiği ürünü para
etmedi. Köye yeteri kadar hizmet götürülemedi, “Köylü milletin efendisidir”
dendi ama zaman içinde gelen iktidarlar bu efendiliğin icabını köylüye
veremedi, köylü hep ikinci sınıf insan sayıldı, horlandı. Sonunda köylü de
şehirli olmaya karar verdi ve şehrin yolunu tuttu. Tuttu da ne oldu? Bir güzel
düşünürümüzün “ Yamadık dinimizi, yırtarak dünyamızdan – Sonunda din de gitti,
dünya da gitti elimizden.” dediği gibi, orada da taşralı dendi bu efendiye.
Cengiz Aytmatov’un “Elveda Gülsarı- Gün Ola Ömre Bedel ” gibi eserlerinde
ustalıkla işlediği “Sarı Özek Bozkırı” gibi köydeki o ne eksen bitecek verimli
geniş araziler ekilmedi. Zaten doğu illerimizde sadece hayvanlara kışın
yedirecekleri ot elde etmek için boş bırakılan geniş arazilere, köyden şehre
taşınan insanların toprakları da böylece ilave edilmiş oldu. Tabi bu
politikalarla Türkiye ne tarım ülkesi olabildi ne de sanayi ülkesi.
Bu günlerde
yazarlar, çizerler, gazeteciler, yarını düşünen insanlar, (milletin tarımsal
geleceğinden doğrudan ve birinci derecede sorumlu olan Tarım Bakanlığı hariç)
herkes tarım ürünlerindeki artıştan, özellikle buğday üretiminin ihtiyacımızı
karşılayamadığından ve bunun sonucu olarak ekmeğe yapılan zamlardan bahsediyor
ve muhtemel bir açlıktan endişe duyuyorlar. Daha dün 250 krş. a bir ekmek
alınabiliyordu, şimdi 500 krş. luk ekmek bile yok oldu. Gramaj düştü, fiyatlar
arttı. Ekmek insanların ana gıda maddesidir. Zaten zor geçinen ve her gün evine
5 – 10 ekmek götüren insanlar bu durumda ne yapacaklar. Ekmek aslanın
ağzındaydı, şimdi midesine indi. Ekmek kutsaldır. Böyle olduğu için insanlar
ekmeği öpüp alnına götürerek ekmek üzerine yemin ederler; onun için milletin
ekmeği ile oynanmamalıdır.
Şöyle bir
düşünelim, bu gün ekmek niçin pahalı,? Buğday fiyatları arttığı için. Bunun
çözümü elbette üretimi artırmaktır değil mi, başka yolu yok. Sakın ithal de
edilebilir demeyin. Hiç kimse buğday ithal etmeyi düşünmemeli, çünkü buğday
ithali hem çözüm değil, hem de dötr mevsimi hakkı ile yaşayan, geniş arım arazilerine
ve genç nüfusa sahip Türkiye gibi bir ülkenin, tarım ürünleri ithal etmesi
ayıptır, günahtır, işi bilmemenin tescilidir.
Buğday
böyle de şeker, pirinç daha mı iyi? Köyümde babadan kalma bir miktar arazim
var. Tam kenarından Ceyhan Nehrinin bir
kolu olan çay akıyor. Geçen sene oraya şeker pancarı ekmek istedik, şeker
şirketi
-
Olmaz dedi.
-
Niçin olmaz kardeşim?
-
Kotanız yok.
-
Ama biz geçtiğimiz dönemde aynı yere ekmiştik.
-
O, o zamandı, aradan üç yıl geçti.( Bilindiği gibi aynı
yere her yıl pancar ekilemiyor.)
-
İyi de benim köyün her yerinde tarlam yok ki, bir
burası ver .
-
Olmaz kardeşim.
-
Yahu ben üreteyim diyorum, tüketeyim demiyorum ki.
-
Olmaz kardeşim, olmaz dedik ya hadi derdini
yukarıdakilere anlat.
Memur aslında haklıydı. Ona birileri
böyle olacak demişti o kadar, sorgulayamazdı ki adam, yukarı dedi işiler ne
denmişse kabul etmek zorundadır, yoksa işinden olurdu.
Yani
şunu demeye çalışıyorum. Türkiye’de tarımsal faaliyetler karadüzen yürütülüyor.
Üst- ast, amir- memur ilişkisi rahat değil. Seçimle gelen bakan o işin ehli
olmayabiliyor veya tahsili uygun olsa bile çoğunlukla pratiği olmuyor. Müsteşarlar
ve üst düzeydeki bürokratlar da yerlerini korumak zorunda olduklarından
“büyüklerimiz en iyisini bilir” anlayışı bütün milletin hayatını işte böyle
olumsuz etkiliyor.
Bu
cennet vatanımızda bir karış toprak boş bırakılmadan ekilse, devlet çiftçiye
gerekli yardımı ve desteği zamanında yapsa, (2007 nin 11. ayında ödenmesi
gereken tarım desteği hala ödenmedi.) tarımsal girdilerin fiyatları uygun olsa,
tarım ürünlerinin değerlendirilmesi devlet garantisinde ve çiftçinin alın
terinin bedelini karşılasa, Ziraat Bankaları adına uygun olarak çiftçiye ucuz kredi
imkanı sağlasa, tarım kredi kooperatifleri kuruluş amaçları doğrultusunda
icra-i faaliyette bulunabilseler, bunun sonucu olarak köylümüz bire on değil,
otuz, kırk alsa, böylece tarım ürünleri ithal eden değil, ihraç eden ülke olsak
ne kadar iyi olurdu değil mi?
Emin olun bu
hayal değil, zor da değildir. Geleceğin felaketi olan açlığın önüne ancak böyle
geçilebilir, yeter ki devletin yardım ve destek eli çiftçinin üzerinde olsun.
Haftaya
buluşmak umut ve dileği ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder