28 Aralık 2015 Pazartesi

       
 EL-HABİR Allah'ın 99 isimlerinden(Esma-i Hüsna) dır. Yayınlanma aşamasında olan aynı adlı kitabımdan alındı. Yakında yaşanacak olan yeni yıl kutlamalarına ithafımdır.

         EL-HABÎR+
 (Her şeyin iç yüzünden haberdar olan)
               
Çağ karanlık, kuvvetli zalim, zayıf perişandı.
Ağaçtan ve taştan yaptıkları ilahlarıysa,
Konuşamaz, hareketsiz ve de aciz putlardı.

Bütün işlerini gördürdükleri köleleri,
Pazarlardan mezatla alınır ve satılırdı.
Kadınlarsa bir mal, meta gibi kullanılırdı.

Kararmış kalblerde evlat sevgisi de başkaydı.
Şimdi kürtajla yok ediyorlar ya çocukları,
O zaman da diri diri kuma gömüyorlardı.

Günün her vaktinde sarhoş görürdün insanları.
Evlerinin en mutena yerinde saklarlardı,
Çeşitli küpler, testiler dolusu şarapları.

Çıplaklık öyle bir hayat biçimi olmuştu ki,
Bırakın meydanda olan belleri, göbekleri,
Anadan üryan olurdu Beytullah Tavafları.

Fakir ve güçsüzlerin sefalet kaderleriydi.
Ama yüklü develer üzerine oynarlardı,
Adına  şans oyunu dedikleri kumarları.

Dara düşünce büyük paniğe kapılırlardı.
Dilsiz olan putları tabi konuşamayınca,
Kâhinlerden alırlardı gâipten haberleri.

Kitabî olanlar bazı şeyleri bilseler de,
Kendi elleriyle değiştirerek yazarlardı,
Allah’ın göndermiş olduğu kutsal kitapları.

Evet, yakında bir kurtarıcı bekliyorlardı,
Ama mutlaka kendi soylarından olmalıydı,
Kabul edebilmeleri için Peygamberleri.

Bir haber geldi Allah’ın Elçisine bir haber.
Her şeyin içyüzünü hakkıyla bilen HABÎR den.
Bir haber geldi efendimize çok ötelerden.
Postacısı O Cebrail Aleyhisselam olan.

Aradan asırlar geçti, tam bin dört yüz küsur yıl.
İnsanların hayatında farklılıklar olmadı.
Mürteci olmak şayet bir yaşama biçimiyse,
İşte ortadadır her şey, bunda şüphem kalmadı.


23 Aralık 2015 Çarşamba

 EY MEDİNE

Vuslatın billur bir kaynak,
Gönül o kaynaktan içmekle kanmayacak.
Ne kadar isyanda olsa da insanlık,
Umutsuzluk bu kalbi sarmayacak.
Ey Medine!
Koynunda sakladığın can yoluna
Bin kez canımı kurban etmeden
Bu gönül uslanmayacak.

Yılların bitmeyen heyecanı misali
Kanımda dolaşan amansız sevda,
İçimde aşkların en güzeline
Biliyorum vuslatsız derman olmayacak.
Sensiz yaşamak yitirecek manasını,
İkliminde açmayan güllere
Bülbüller konmayacak.
Ey Medine!
Koynunda sakladığın can yoluna
Bin kez canımı kurban etmeden
Bu gönül uslanmayacak.

 Osman Kahveci  1998

Bu duygularla Mevlid Kandilinizi tebrik ederim



16 Aralık 2015 Çarşamba

GÜLYÜZLÜ

Kurak yaz günlerinde toprak
Nasıl yağmura muhtaçsa,
Bülbül güle müştak.
Bende senin vuslatına öyle
Muhtacım Ya Resûlallah.

Sabahı bekleyen hastalar gibi,
Bitmeyen bir umutla
Bakarım MEDİNE yollarına.
Şiirde söz tükense,
Makama saz olurum.
Sazlıktan koparılan neyde nefes alır,
Dost aşkıyla yanıp, harabolurum.
Dağlar aşıp, çöller geçen,
Kutlu ayaklara turab olurum.
Ah gül yüzlüm!
Gülleri teninden sönük bulurum.


12 Aralık 2015 Cumartesi

     

NAMAZA DAVET

Akşam geç yatıp da uyanamayan,
Hiçbir haksızlığa dayanamayan,
O’ na söz vermiştim uyan ha uyan,
Tevekkel olup da sen Hakka dayan.

Hak nizam koymuştur yaşanmak için.
Yaşanan nizamla bezenmek için.
Rabbin düzeninde eksik bulunmaz.
Bunca savsaklamak neden ve niçin?

Seherin vaktinde huzur bulasın.
Kurtulup kederden daim gülesin.
Ellerini Yaradan a açarak,
Mutluluğa, saadete eresin.

Günde beştir kulun Rab’le  kelamı.
Nefsi için niyazları meramı.
O Rahmandır verir herkese hemen,
Rahmi için kov çevrenden haramı.

Boyun büküp duruşuna hayranım.
Hak yoluna girişine kurbanım.
O mübarek dudaklardan dökülen,
Affet Rabbim sözü kulun felahı.


                 



Tevbe yarabbi, hata yoluna gittiklerime, yapıp ettiklerime, yapmayıp ettiklerime.

8 Aralık 2015 Salı

                   TAŞLAMANIN HİKAYESİ.

Kendiside şâir olan Hacı Ahmet Ağa, yı tanımadığı bir ozan ziyaret eder. Hacı Ahmet Ağa evde yoktur. Gerekli ilgi gösterilmediği gibi misafir ve oda sahibi olan Hacı Ahmet Ağa’ nın evine insanlar gelmeye başlarlar. Her gelene misafirin üst tarafından yer gösterilir. Misafir ozan,  her yeni gelenle bir aşağıya kayarak kapıya yaklaşır. Bu arada avcı olan bir Ağa’da av köpeği ile birlikte  gelir. Tabii ona da baş köşede  yer gösterilir. Misafir ozan av köpeği tazıya hitaben
“ Tazı ağa sen de şöyle buyur,” diyerek  kendisinin üst  kısmını işaret eder.
            Sonunda ev sahibi Hacı Ahmet Ağa ilk defa odaya girer, bakar ki bir misafir var diğerleri hep tanıdık kişiler.
“Misafirin karnı doyurulup  atına yem verildi mi? Rahatı temin edilip  gereken ilgi gösterildi mi?”
diyerek adamlarına sorular sormaya başlar.   
Misafir Ozan'da irticalen, gereken ilgilinin gösterilmediğini şiirle anlatır.
Bu olayı babamdan şiiri ile birlikte dinlemiştim. Fakat o uluların kıymet ve değerlerini sağlıklarında takdir edemediğimiz için o zaman bu şiiri yazamamıştım ama yine de aşağıdaki iki mısra hatırımda kalmış.
........................................................................................................
........................................................................................................
Her birisi beşer fincan kahviçti,
Birin bana vermediler efendim.

Anlatılan  olaydan ve bu iki mısradan esinlenerek aşağıdaki taşlamayı yazdım. Elbette ki orijinali gibi olamaz, ama bu olayı  yaşatmak istedim. Çünkü bu olay bir kültürdür, bir derstir , bir öğüttür.   17.07.2002


               TAŞLAMA

Sora sora geldim ben bu haneye,
Selamımı almadılar efendim.
Sanki sinek girmiş idi içeri,
Hatırımı sormadılar efendim.

Ben yerim verdikçe onlar oturdu.
Türlü türlü meyveleri götürdü.
Tazı üste beni alta getirdi.
Eşik bana yastık oldu efendim.

Kendileri dev de başkası hiçti,
Bu garibi görmediler efendim.
“Her birisi beşer fincan kahviçti
Birin bana vermediler efendim,”

Biliyorum ünün almış dört yanı.
Sözüm sana değil  gel beni tanı.
Uzak ol bunlardan şeref bul emi.
Gurur yıkar, dert bitirir efendim.


Bahar geçti, ömür geçti, yaş geçti.
Saç tükendi  aklar sakala düştü.
Anlamadım acep ne garip işti,
Hatır gönül sormadılar efendim.

Doğan uçar, tazı koşar durmadan.
Karanbola  sıkar  hedef görmeden.
Sağına soluna selam vermeden,
Söylenen söz dinlenir mi efendim?


Sabahın rüzgarı, seherin yeli,
Kırların çiçeği, bahçenin gülü,
Yayların hası Meryemçil Beli,
Gönül ordan aşmak ister efendim.

Ağam gücenmezsen bende gideyim.
Halden anlayanla kelam edeyim.
Gönül sohbet ister, kahve nideyim.
Hep sözleri yalan, dolan efendim.

                     2002 Andırın- Geben









5 Aralık 2015 Cumartesi

TÖVBE

Karanlık geceden  dolu dizgin ben
Çıkabilsem sabah  aydınlığına.
İslâm’ın nuruyla nurlansa cismim,
Enine,  boyuna, derinliğine.

Nokta  nokta tüm hücreme işlese,
Ötelerden  esen Hakkın nefesi.
Aşkın pınarında yıkanıp, yunsa,
Ömrü  hayatımın kiri ve pası.

 Tövbe edip günahıma derinden,
Hakk’a kopmaz ipi ile bağlansam.
Kördüğüm olsa da onun ilmeği,
En sonuna bir düğüm de ben çalsam.

Haber   salsam şarka, garba, şimale.
Gelin desem kurtuluşa felaha.
İnsanın mayası bozuk değildir.

Dur diyelim aldatıcı günaha.