Gazete köşe yazımdır.
YAVRU VATAN
Ortaokul ve lise öğrencisi olduğum yıllarda yani 55- 60 lı
yıllarda Kıbrıs için “Ya taksim ya ölüm” sloganı dillerden düşmezdi. Sık sık
nümayişler yapılır, gösteriler düzenlenirdi. Bu gösterilerde ateşli konuşmalar
yapılır, halkı galeyana getirecek şiirler okunur ve ordu Kıbrıs’a sloganları
atılırdı. Mitinglerde bir disiplin varsa da hitabeti güçlü, attığı nutuk etkili
olabilecek bir öğrenci bile kürsüye fırlar, konuşmasını yapardı. Makaryos’un
kuklaları yakılır, yanmış kuklalar çocuklar tarafından tekmelenirdi. Yani Kıbrıs
davası milli bir dava olarak hep gündemi işgal ederdi. Köy kahvelerinde bile
hararetli Kıbrıs konuşmaları yapılırdı. K. Maraş’tan İskenderun’a yürüyen
gruplar bilirim ben. Hele Kıbrıslı Türklere yapılan işkence ve eziyetler radyo
ajans haberlerinden duyuldukça bu öfke zirveye yükselirdi. Benim ilk gençlik
yıllarım bu havada geçti. Bu arada şunu da memnuniyetle söylemeliyim ki TV Birinci kanalda yaşanmış olayları konu edinen yedi güzel adamla
ben aynı lisede aynı zamanda okudum. Rahmetli Alaaddin Özdenören bizden iki sınıf ilerideydi ama aynı
Gaziantep Öğretmen Okulunda okuduk. Bu güzel insanlardan (ölenlere demiyorum çünkü
kalıcı eseler bırakan, geride hayırla yad edilen insanlar ölmezler) Hakka
yürüyenlere Rabbimden Rahmet diliyor, sağ olan Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve
Rasim Özdenörene hayırlı, bereketli uzun ömürler diliyorum. Onların şimdiye
kadar olduğu gibi bundan sonra da verecekleri yeni güzel eserlerini okumayı
sabırsızlıkla bekliyoruz.
O zamanın öğrencileri şimdikiler gibi değildi. Biz bizden
ilerideki sınıflarda olan öğrencilere bile öğretmene gösterdiğimiz saygıyı
gösterirdik. Maraş’ın yazlık çay bahçelerinde oturulur, Kıbrıs ve başka
memleket meseleleri görüşülür konuşulurdu. Maraş’ın Kurtuluş hareketinin
merkezi Maraş Ulu cami inin üst katındaki küçük odada 1960 Anayasa’sı bile
aramızda incelenmiş, tartışılmıştı. Yedi Güzel Adam’ın çıkardığı dergi dışında,
Konya il müftülüğü ve Bursa Ulucami de vaizlik de yapmış olan Rahmetli İsmet
Karaokur’un öncülüğünde İslami konuları içeren bir dergi daha çıkarılmış ve
bundan dolayı İsmet Karaokur Hocamız uzun süre yargılanmıştı.
Kıbrıs’ta bir subayımızın çocukları evlerinin küvetinde
Kıbrıs Rumları tarafından hunharca öldürülmüştü de ülkemizde öfke zirveye
çıkmıştı. O zamanın partileri Kıbrıs meselesini Milli bir politika olarak hep önde tutarlardı.
Daha sonra CHP ve MSP ( Milli Selamet Partisi) koalisyon
hükümetinde Sayın Bülent Ecevit Başbakan, Prof Dr. Necmeddin Erbakan başbakan
yardımcısı iken 1974 te askerimiz Kıbrıs’a çıkmış, aşılamaz denen Beşparmak Dağlarını
tozlu yol gibi aşmış ve Kıbrıs’a bugünkü statüyü kazandırmıştır. Şimdi Kıbrıs’ın
yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bir savaşı göze almanın, hatta yapmanın,
savaşın masrafını karşılamanın kolay
olduğunu zannediyor olmalı ki “ artık Yavru Vatan olmayacağız” gibi laflar
etmekle kalmıyor, Kıbrıs Rum Lideri
Anastasia’ya “ ikimiz de Limesolluyuz,
ikimiz de Kıbrıslıyız” diye çağrıda bulunuyor, böylece Türkiye ile ilişkide
arasına mesafe koymaya çalışıyor, yani
ortak paydayı Milli meselemiz değil Kıbrıslı olmak, Limesollu olmak gibi değerlendiriyor. Oysa Anavatan olmadan bir adım atamaz, anında
Kıbrıs Türklerini, AB üyesi Kıbrıs Rumlarının azınlığı olan halk durumuna
düşürürler, arkasından 1974 öncesi zulüm başlar.
. Bu sebeple Evet, “Kıbrıs bizim yavru vatanımızdır ve öyle
kalacaktır.”
Haftaya buluşmak umut ve dileği ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder