6 Mayıs 2015 Çarşamba

   Gazete köşe yazımdır.                                                                  

                                                         YAVRU VATAN
Ortaokul ve lise öğrencisi olduğum yıllarda yani 55- 60 lı yıllarda Kıbrıs için “Ya taksim ya ölüm” sloganı dillerden düşmezdi. Sık sık nümayişler yapılır, gösteriler düzenlenirdi. Bu gösterilerde ateşli konuşmalar yapılır, halkı galeyana getirecek şiirler okunur ve ordu Kıbrıs’a sloganları atılırdı. Mitinglerde bir disiplin varsa da hitabeti güçlü, attığı nutuk etkili olabilecek bir öğrenci bile kürsüye fırlar, konuşmasını yapardı. Makaryos’un kuklaları yakılır, yanmış kuklalar çocuklar tarafından tekmelenirdi. Yani Kıbrıs davası milli bir dava olarak hep gündemi işgal ederdi. Köy kahvelerinde bile hararetli Kıbrıs konuşmaları yapılırdı. K. Maraş’tan İskenderun’a yürüyen gruplar bilirim ben. Hele Kıbrıslı Türklere yapılan işkence ve eziyetler radyo ajans haberlerinden duyuldukça bu öfke zirveye yükselirdi. Benim ilk gençlik yıllarım bu havada geçti. Bu arada şunu da memnuniyetle söylemeliyim ki TV  Birinci kanalda  yaşanmış olayları konu edinen yedi güzel adamla ben aynı lisede aynı zamanda okudum. Rahmetli Alaaddin  Özdenören bizden iki sınıf ilerideydi ama aynı Gaziantep Öğretmen Okulunda okuduk. Bu güzel insanlardan (ölenlere demiyorum çünkü kalıcı eseler bırakan, geride hayırla yad edilen insanlar ölmezler) Hakka yürüyenlere Rabbimden Rahmet diliyor, sağ olan Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Rasim Özdenörene hayırlı, bereketli uzun ömürler diliyorum. Onların şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da verecekleri yeni güzel eserlerini okumayı sabırsızlıkla bekliyoruz.
O zamanın öğrencileri şimdikiler gibi değildi. Biz bizden ilerideki sınıflarda olan öğrencilere bile öğretmene gösterdiğimiz saygıyı gösterirdik. Maraş’ın yazlık çay bahçelerinde oturulur, Kıbrıs ve başka memleket meseleleri görüşülür konuşulurdu. Maraş’ın Kurtuluş hareketinin merkezi Maraş Ulu cami inin üst katındaki küçük odada 1960 Anayasa’sı bile aramızda incelenmiş, tartışılmıştı. Yedi Güzel Adam’ın çıkardığı dergi dışında, Konya il müftülüğü ve Bursa Ulucami de vaizlik de yapmış olan Rahmetli İsmet Karaokur’un öncülüğünde İslami konuları içeren bir dergi daha çıkarılmış ve bundan dolayı İsmet Karaokur Hocamız uzun süre yargılanmıştı.
Kıbrıs’ta bir subayımızın çocukları evlerinin küvetinde Kıbrıs Rumları tarafından hunharca öldürülmüştü de ülkemizde öfke zirveye çıkmıştı. O zamanın partileri Kıbrıs meselesini  Milli bir politika olarak hep önde tutarlardı.
Daha sonra CHP ve MSP ( Milli Selamet Partisi) koalisyon hükümetinde Sayın Bülent Ecevit Başbakan, Prof Dr. Necmeddin Erbakan başbakan yardımcısı iken 1974 te askerimiz Kıbrıs’a çıkmış, aşılamaz denen Beşparmak Dağlarını tozlu yol gibi aşmış ve Kıbrıs’a bugünkü statüyü kazandırmıştır. Şimdi Kıbrıs’ın yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bir savaşı göze almanın, hatta yapmanın, savaşın masrafını karşılamanın  kolay olduğunu zannediyor olmalı ki “ artık Yavru Vatan olmayacağız” gibi laflar etmekle kalmıyor,  Kıbrıs Rum Lideri Anastasia’ya  “ ikimiz de Limesolluyuz, ikimiz de Kıbrıslıyız” diye çağrıda bulunuyor, böylece Türkiye ile ilişkide arasına mesafe koymaya çalışıyor,  yani ortak paydayı Milli meselemiz değil Kıbrıslı olmak, Limesollu olmak gibi  değerlendiriyor.  Oysa Anavatan olmadan bir adım atamaz, anında Kıbrıs Türklerini, AB üyesi Kıbrıs Rumlarının azınlığı olan halk durumuna düşürürler, arkasından 1974 öncesi zulüm başlar.
. Bu sebeple Evet, “Kıbrıs bizim yavru vatanımızdır ve öyle kalacaktır.”
Haftaya buluşmak umut ve dileği ile.                                                



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder