22 Kasım 2014 Cumartesi




Ülkemizi yıllarca idare edip bir karış ileri götüremeyenlere ithafımdır

FİREN

Çağa ulaşmak için çaldı yarış sireni.
Demir raylar üstünde gider umut tireni.
Milletin taşıtında kırk yılın sürücüsü,
Hep basıyor  çekiyor, el ve ayak fire
                                                 2000


19 Kasım 2014 Çarşamba

DEPREM

Kırk beş saniyede yıldızlar yere indi bir gece yarısı,
Ve denizler karaya yürüdü.
Öperken kara toprak insanları alınlarından,
Daha önce neredeydiniz diyerek.
Bir gece yarısı
Feryat-ı figan, âh-ı aman
Karıştı birbirine dostlarım.
Ne bir şey hatırlamak mümkündü,
Ne kımıldamak,
Yalnız ve her saniye beklenen soğuk bir ölümdü.
Bir gece yarısı denizler karaya yürüdü.

İnsanlar kalkmışlardı yataklarından
Yarı üryan.
Koşuşturuyorlardı bir o yana, bir bu yana.
Ardıma baktım, yüzüm kızardı,
Önüme baktım, gözüm karardı.
İnmekle bitmeyen merdivenlerde dostlarım,
Nice kırk beş yıllar yaşandı.

Şimdi bildim, kırk beş saniyenin ne kadar uzun olduğunu.
Yaşandığını bir ömrün.
Hatıraların iyisi ile, kötüsü ile.
Ve ölesiye pişmanlıkların.
Evet, şimdi bildim boş olduğunu dünyanın.

Âhiret yolunda mizan göründü.
Eller kelepçeli, dilde pelesenk.
Bir ömrün hesabı konarak önümüze,
Hadi  konuşun dendi.
Dökülen göz yaşları da para etmiyor şimdi.
Cüzdanlar dolu olmuş, boş olmuş ne yazar,
Değil mi ki bütün kazanılanlar
Bir anda yok oldular.
İbret, ibret alınır mı dersiniz dostlarım?
Ne gezer.
Gelinlik kızların  göz nuru,
Gençlerin hayalleri, umutları, hepsi  hepsi
Kırk beş saniyede yok olup gittiler.

On yedi ağustos sabahının alaca karanlığında
Feryatlar yükselirken semaya,
Zenginler ekmek kuyruğunda sıra bekler,
Sarsıntılar sarsıntılar, biteviye ve tekrar.
Ezanlar haykırıyor şimdi o tek hakikatı
ALLAHU EKBER.
                                20 Ağustos 1999

                          Marmara depremi üzerine

18 Kasım 2014 Salı

SEVİMLİ BEYAZ KÖPEK

Ezanla birlikte başı semaya
Yönelip havlayan sevimli köpek.
Havlama değil de belki inleme,
Ne söyler acaba? bilinmez ki pek.   

Şeytanın ninnisiyle derinleşti de uykun,
Yatağın soğumadı hiçbir gün.
Bu tembellik katmerleşti üstünde.
Oysa karar vermiş idin daha dün
Ve teyit etmiştin öbür gün.

Yeşillikler arasında  her seher
Şakıyan bülbülün nağmeleri mi daha sevimli?
Yoksa o beyaz köpeğin
Ezanla yükselen feryadı mı?
Akıl et ve söyle bana ey nefsim.
Bu tembellik ne zaman bitecek?
Kasvetli odanın bozuk havasında
Yükselen horultular daha ne kadar sürecek?

Ne olur seherde kendime gelsem.
Ocağımda kaynasa hep tencerem.
Kazancım bereketli,
Günlerim hayırlı olsa.
Açılsa kapım iyice, yahut pencerem,
İçeri tertemiz oksijen dolsa.
Elim, yüzüm, kollarımda ıslansa,
Su koksa her tarafım.
Bedene hayat gelip,

Uyuşukluk yok olsa.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Şiir, haydi oturup bir şiir yazayım diyerek yazılamaz, çünkü şiir duygu meselesi; onu içinde duyman, hissetmen lazım. 1991 de Maraş’a bir seher vakti inmiştim, aşağıdaki şiir saat tutmadım tabi ama sanıyorum on, onbeş dakikada yazılmıştı.  


BİR SEHER VAKTİ GELDİM SANA

Bir seher vakti geldim sana,
Yürüdüm sokaklarında,
Kaldırım taşlarıyla konuşarak.
Köşe baçlarında
Sevgiliyi aradım  bir seher vakti.
Çocukluğumun beşiği,
Gençliğimin örtüsü Güzel Maraş,
Geldim sana bir seher vakti.

Sütçü İmam’a giremedim abdestsiz.
Cami şadırvanından su içtim
İki avucumla.
Bir dua huşu-u ile
Mezar taşını okudum dedemin,
Derinden ve sessiz.

Okul yollarımın daracık sokaklarından
Her geçişte baktığım pencerenin panjurlerında
Hala mazinin izleri var.
Zil yerine tutulan
Sarı kapı tokmağının sesiyle
İçimde bir yerim yanar.

Çocukluğumun beşiği,
Hatıralarımın örtüsü
Güzel Maraş,
Sana elveda demek zor.
Şuramda bir yerimde,
Aşk gibi, özlem gibi, hasret gibi bir sızı var.
Durmadan yanar içimde
Sanki bir alev, bir kor.

Çocuk bahçesi hala çakıl taşları döşeli.
Şarkıların yine ağır başlı,
Duygu yüklü.
İçimi okur gibi bir türkü.
“Gitme turnam bizim elden
Dön gel Allah ı  seversen”
Çocukluğumun beşiği,
Hatıralarımın örtüsü Güzel Maraş
Geldim sana bir seher vakti.
                                   1991



8 Kasım 2014 Cumartesi

                       





                            UYAN                   

 Kainat dile gelmiş  nefsim,  duyuyor musun?
Ben neyi, niçin varım  diye soruyor musun?
Hücrelerin atomu, atomun çekirdeği,

Rabbini zikrediyor, hala uyuyor musun?

6 Kasım 2014 Perşembe

SON KAMPANA

Dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmadan düşünmeliyim.
Rabbim!
Seni tüm insanların
Toplam sevgisi kadar seviyorum desem,
Yeterli olmaz.
Her gün beş defa
Yüce emrini kalbimde duymalıyım.
Düşünceler benliğimi yakmalı.
Bir milyar insanın ömrü kadar ömrüm olsa,
Yetmez seni sevmeye.
Sevmek bize ibadet olmalı.

Biliyorum dünya bir devri alem.
Ne kaldı şuracıkta?
Üçüncü kampana ile başlayacak yolculuk.
Meçhul bir şehirde
Üç çocuk doğacak bir günde.
Son kampana ha çaldı, ha çalacak.
Hazır mısın nefsim?

Yolculuk başlayacak.