27 Eylül 2013 Cuma

                                                      SÖZ GÜMÜŞSE…
                                                                                                    

            İslam alimleri, Kuran’da ismi geçen Lokman’ın peygamber değil fakat hikmet sahibi, yani nazari ilimleri elde ettikten sonra, kazandığı ruhi olgunlukla, söz ve davranışlarında isabet eden bir zat olduğu kanaatindedirler.
            Bir gün Davut Peygamber Lokman’dan bir koyun kesip, en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Lokman da ona kestiği hayvanın dili ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün sonra Davut (A.S) bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş. O yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hazreti Davut’un bu olayın sebebini sorması üzerine,  Lokman şöyle diyor. “Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi yoktur, Kötü olursa da bunlardan daha kötüsü yoktur.” Evet dil ve kalp, insanın bütün vücudunun, benliğinin iyi veya kötü olmasına sebeptir.
            Ne yazık ki dili ağzına sığmayan bir toplum olduk. Hukuktan, adaletten anlasın, anlamasın herkes, her konuda durmadan konuşuyor, adamda  para var ya… Oysa zenginlik   insana alım gücü verir,  konuşma hakkı değil. Sonra, sözün namludan çıkan kurşun gibi  olduğunu hiç unutmamak lazım. Söz bir kere ağızdan çıktı mı, artık onu durduramazsın; gider hedefini bulur ve yapacağını da yapar. Onun için “Ağızdan çıkana kadar söz senin esirindir, çıktıktan sonra artık sen onun esiri olursun,” denmiştir.
            Yerli, yersiz çok konuşulduğunda bazen söylemek istemediğinizi de söylersiniz,yani kastınızın dışında kelimeler de dökülür ağzınızdan. Aslında maksadınız o değildir, ama bir kere söylemiş bulunursunuz. İşte böylesi ifadelere “maksadı aşan söz” denir. Ben bu durumu “Işık saçan Nal Olsam” adlı şiir kitabımda,

“Benim arzım “O”nadır, beklentim yoktur sizden.
Sığınırım Rabbime, maksadı aşan sözden.”

diye ifade ederek, böylesi sözlerin doğuracağı sonuçlardan Allah'a sığındığımı belirtmiştim.
Siyasetçilerden sıkça duyarız, “Efendim ben öyle söylemek istemedim, yanlış anlaşıldı, işte şunları şunları demek istemiştim v.s” özrü kabahatinden büyük. Kendisi diline sahip olamıyor, siz yanlış anladınız diyerek, karşısındaki koskoca bir  toplumu anlayışsızlıkla suçluyor. Onun için Ebu Bekir (r.a)

“Susulacak yerde konuşmak aptallık,
Konuşulacak yerde susmak, korkaklıktır,”

diyerek konuşmanın ve susmanın yer ve zamanını ne güzel belirtmiştir.  
Şu bir gerçektir ki, yerli yersiz ve çok konuşan insan ciddiyetini ve heybetini kaybeder. Durum böyle olduğu için atalarımız “Söz gümüşse, sükut altındır” vecizeleri ile, hiçbir dönemde ve zamanda, öneminden, doğruluğundan en ufak bir şey kaybetmeyecek hayat kuralını hemen ortaya  koymuşlardır.
            Konuşmanın içerisi dolu olmalı ve daima  bir gerçeği ifade etmelidir, yoksa dinleyene bir şey vermeyen konuşmalar, malayani (boş söz)-  gevezelik olur.
            Bir de mikrofon hastalığı vardır, ya da hastaları. Adam mikrofonu kapmaya görsün, artık onu bıraktırmanın imkanı yoktur, konuşmayı uzatır da uzatır,
halbuki görevi bir programı veya oturumu idare etmektir, yani konuşmak değil, konuşturmak. Bu mikrofon tutkusuna son yıllarda camilerde de rastlanır oldu. Yarım saf cemaatin olduğu küçücük bir camide  bile bazen,  mikrofonsuz görev yapılmadığına şahit olabiliyoruz.
            Bir büyük zat “Kişinin sözü amelinden çok olursa, aklı noksandır” diyor.
            Ayrıca söylenen söz de doğru ve hak olmalıdır. Merhum Mehmet Akif:
            “Budur cihanda benim en beğendiğim meslek,
            Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.       ”Diyor.

            Üç şey kalbi öldürür denmiştir: “Çok konuşmak, çok uyumak, çok yemek.”
Hülasa: “Ya doğru söylemek, ya da sus”mak lazım. Çünkü dünya fani, ömür kısa. hani
“Dün geçti, yarın var mı?
Gençliğine güvenme, ölen hep ihtiyarlar mı?” Diyen ne güzel söylemiş. Bu dünyada ağa olsan, paşa olsan, bey olsan, hayatın şaşaa içerisinde geçse, bir gün onun da sonu gelecektir.

“Nice han, nice sultan tahtı bırakıp geçti.
Şu dünya penceredir, her gelen baktı geçti.” Diyor şair.

            En iyisi şu fani ve kısacık ömrümüzde dilimize sahip olup, kimseyi kırmamaya dikkat etmeli, her sabah evden çıkarken “Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, Bilgisizce bir söz söylemek ve bilgisizce bir sözle karşılaşmaktan sana sığınırım” diye dua ederek çıkmalıyız.
            Tekrar buluşmak umudu ile,  sözünüz tatlı, hayatınız mutlu olsun.
  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder