29 Eylül 2013 Pazar

                          EL-FETTAH
              (Kapılar açıcı)
             
Seher vakti hıçkırıkları yükseliyor insanların.
Rahmetine açılan ellere göz yaşları dökülüyor,
Bir ana şefkatiyle örtüsüne sarılan kadınların.
Hiç bıkmadan,
Zincir olup diziliyor ilme talip kulların,
Gecelerdir, günlerdir.
Bir umut ışığı arıyor kararan ufuklarda,
Haftalardır, aylardır.
Nerde kaldı kurtuluşun YA FETTAH ?
Bekliyoruz yıllardır.

Kesintisiz çıkalı mescitler garip kaldı,
Camiler öksüz.
Ellerinde kitaplarıyla
Okulları terk ettirilen öğrenciler içîn için ağlıyor,
Derinden ve sessiz.
İmdat Ya Rab!
Nâ hak yere bu dünyada çok eziyetler çekmişiz.

Kitabın okunamaz oldu,
İnsanlar mükedder,
Kalemler suskun,
Yüzler münkesir.
Beni Kureyza’da
Resûl’ün uğruna savaştığı tesettür esir.
Gün birlik günüdür amma EY FETTAH!
İmamesi koparılmış tesbihler gibi dağılmışız.
Topla bizi hak çizgide YA CÂMİ,
Her birimiz bir köşede cüda kalmışız.
----------------------------------------
MÜKEDDER: Kederli, sıkıntılı.
MÜNKESİR  : Kırgın, gücenmiş.
CÂMİ……… : Cem edici, toplayıcı.
CÜDA KALMAK: Ayrı  kalmak. Ayrı düşmek.











27 Eylül 2013 Cuma

                                                      SÖZ GÜMÜŞSE…
                                                                                                    

            İslam alimleri, Kuran’da ismi geçen Lokman’ın peygamber değil fakat hikmet sahibi, yani nazari ilimleri elde ettikten sonra, kazandığı ruhi olgunlukla, söz ve davranışlarında isabet eden bir zat olduğu kanaatindedirler.
            Bir gün Davut Peygamber Lokman’dan bir koyun kesip, en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Lokman da ona kestiği hayvanın dili ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün sonra Davut (A.S) bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş. O yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hazreti Davut’un bu olayın sebebini sorması üzerine,  Lokman şöyle diyor. “Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi yoktur, Kötü olursa da bunlardan daha kötüsü yoktur.” Evet dil ve kalp, insanın bütün vücudunun, benliğinin iyi veya kötü olmasına sebeptir.
            Ne yazık ki dili ağzına sığmayan bir toplum olduk. Hukuktan, adaletten anlasın, anlamasın herkes, her konuda durmadan konuşuyor, adamda  para var ya… Oysa zenginlik   insana alım gücü verir,  konuşma hakkı değil. Sonra, sözün namludan çıkan kurşun gibi  olduğunu hiç unutmamak lazım. Söz bir kere ağızdan çıktı mı, artık onu durduramazsın; gider hedefini bulur ve yapacağını da yapar. Onun için “Ağızdan çıkana kadar söz senin esirindir, çıktıktan sonra artık sen onun esiri olursun,” denmiştir.
            Yerli, yersiz çok konuşulduğunda bazen söylemek istemediğinizi de söylersiniz,yani kastınızın dışında kelimeler de dökülür ağzınızdan. Aslında maksadınız o değildir, ama bir kere söylemiş bulunursunuz. İşte böylesi ifadelere “maksadı aşan söz” denir. Ben bu durumu “Işık saçan Nal Olsam” adlı şiir kitabımda,

“Benim arzım “O”nadır, beklentim yoktur sizden.
Sığınırım Rabbime, maksadı aşan sözden.”

diye ifade ederek, böylesi sözlerin doğuracağı sonuçlardan Allah'a sığındığımı belirtmiştim.
Siyasetçilerden sıkça duyarız, “Efendim ben öyle söylemek istemedim, yanlış anlaşıldı, işte şunları şunları demek istemiştim v.s” özrü kabahatinden büyük. Kendisi diline sahip olamıyor, siz yanlış anladınız diyerek, karşısındaki koskoca bir  toplumu anlayışsızlıkla suçluyor. Onun için Ebu Bekir (r.a)

“Susulacak yerde konuşmak aptallık,
Konuşulacak yerde susmak, korkaklıktır,”

diyerek konuşmanın ve susmanın yer ve zamanını ne güzel belirtmiştir.  
Şu bir gerçektir ki, yerli yersiz ve çok konuşan insan ciddiyetini ve heybetini kaybeder. Durum böyle olduğu için atalarımız “Söz gümüşse, sükut altındır” vecizeleri ile, hiçbir dönemde ve zamanda, öneminden, doğruluğundan en ufak bir şey kaybetmeyecek hayat kuralını hemen ortaya  koymuşlardır.
            Konuşmanın içerisi dolu olmalı ve daima  bir gerçeği ifade etmelidir, yoksa dinleyene bir şey vermeyen konuşmalar, malayani (boş söz)-  gevezelik olur.
            Bir de mikrofon hastalığı vardır, ya da hastaları. Adam mikrofonu kapmaya görsün, artık onu bıraktırmanın imkanı yoktur, konuşmayı uzatır da uzatır,
halbuki görevi bir programı veya oturumu idare etmektir, yani konuşmak değil, konuşturmak. Bu mikrofon tutkusuna son yıllarda camilerde de rastlanır oldu. Yarım saf cemaatin olduğu küçücük bir camide  bile bazen,  mikrofonsuz görev yapılmadığına şahit olabiliyoruz.
            Bir büyük zat “Kişinin sözü amelinden çok olursa, aklı noksandır” diyor.
            Ayrıca söylenen söz de doğru ve hak olmalıdır. Merhum Mehmet Akif:
            “Budur cihanda benim en beğendiğim meslek,
            Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.       ”Diyor.

            Üç şey kalbi öldürür denmiştir: “Çok konuşmak, çok uyumak, çok yemek.”
Hülasa: “Ya doğru söylemek, ya da sus”mak lazım. Çünkü dünya fani, ömür kısa. hani
“Dün geçti, yarın var mı?
Gençliğine güvenme, ölen hep ihtiyarlar mı?” Diyen ne güzel söylemiş. Bu dünyada ağa olsan, paşa olsan, bey olsan, hayatın şaşaa içerisinde geçse, bir gün onun da sonu gelecektir.

“Nice han, nice sultan tahtı bırakıp geçti.
Şu dünya penceredir, her gelen baktı geçti.” Diyor şair.

            En iyisi şu fani ve kısacık ömrümüzde dilimize sahip olup, kimseyi kırmamaya dikkat etmeli, her sabah evden çıkarken “Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, Bilgisizce bir söz söylemek ve bilgisizce bir sözle karşılaşmaktan sana sığınırım” diye dua ederek çıkmalıyız.
            Tekrar buluşmak umudu ile,  sözünüz tatlı, hayatınız mutlu olsun.
  


25 Eylül 2013 Çarşamba

Günümüzde 28 Şubat olaylarının hesabı ilgililerden sorulmaktadır. 28 Şubat olayı İslami değerlere, tesettüre karşı bir cephe alıştı. Kuran Kurslarının, İmam Hatip Okullarının işlevlerini kaybetmesi için 8 yıllık kesintisiz eğitim de bunlardan sadece biridir. Bu uğurda mücadele verenlerin önde gelenlerinden biri de o zamanın Milli Eğitim Bakan ….. idi ve bu zat kısa bir süre sonra intihara teşebbüs etti. Aşağıdaki şiirim o olayı anlatmaktadır .

BİR İNTİHARIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bu Milletin kızlarına
Yaşla dolu gözlerine
Yalvaran tüm sözlerine
Aldırmadın  aldırmadın.

Tutup kolundan attılar.
Bilgi yuvasın örttüler.
Sokağı mesken tuttular.
Aldırmadın  aldırmadın.

Dedik bu bir Allah emri.
Üstlerine varma gayrı.
Kullanırlar yıllar yılı.
Aldırmadın  aldırmadın.

Yol boyunca sezildiler.
Zincir olup dizildiler.
Yeter artık duy dediler.
Aldırmadı  aldırmadın.

İnanca laf ata  ata,
Sevinmeyiz musibete.
Dedik yapma, bu bir hata.
Aldırmadı  aldırmadın.

Ayır şu sekizden beşi.
Var hayatın yazı kışı.
Artık fark et gel bu işi.
Aldırmadı  aldırmadın.

Bir gün lal olur dillerin.
Boşa geçmesin günlerin.
Ötsün Kuran bülbüllerin.
Aldırmadın aldırmadın.
                           7/7/1999

   






21 Eylül 2013 Cumartesi

“Işık Saçan Nal Olsam” adlı kitabımdan

                     TOPRAK

Bastım daima ona, gezindim üstünde hep,
O kucaklamak için beni aradı sebep.

“Kazma karnını yardı, bel bağrına saplandı,
Gücenmedi  “sadık dost” dört mevsim ürün verdi.”

Hem vefalı bağrından süzülüp gelir pınar.
Büyük küçük demeden, herkese şifa sunar.

Canından bebesine can veren ana sanki.
“Benim yarim topraktır,” dünkü ve de bugünkü.

Beton, asfalt insanı aslından kopardı bak.
Toprak ana olmadan yaşamaya imkan yok.

Kötü, çirkin ne varsa setreder perde gibi.
İnsan onda rahattır doğduğu evde gibi.

Her gelen bu dünyaya bir gün ölümü bekler.
Kimse kabul etmezde, toprak cesedi saklar.

Yeri geniş dünyanın, herkes misafir onda.
Topraktan gelmiş insan, ona döner sonunda.
------------------------------------------------------

SETRETMEK: Örtmek, saklamak

                                                      2003

17 Eylül 2013 Salı

BUNU BİL

Gelirken dünyaya soran olmadı
Giderken de olmayacak, bunu bil.
Her şeyini versen de  bir nefes daha
Alman için izin olmaz, bunu bil.

Düzeni böyledir koca dünyanın.
Tebdiline gücün yetmez, bunu bil.
Her doğandan ince hesap sorulur,
Hak dostuna sual olmaz, bunu bil.

Yollarına türlü tuzak kurulur,
Tuzakları aşmak zordur, bunu bil.
Bir gün vade dolar, defter dürülür,
Son pişmanlık fayda vermez, bunu bil.
                                             
                                    2003







14 Eylül 2013 Cumartesi

                                                         SİGARA
           
            Sigara sadece tütünden ibaret bir keyif maddesi değildir, içine daha birçok başka maddeler ilave edildikten sonra görkemli şekilde paketlenip insanların zehirlenmesine sunulmaktadır. Amerika’dan ithal edilen katrana benzeyen bir madde Türkiye’ye geliyor ve tabi sigara fabrikalarında kullanıma giriyor. Bu madde (Coca Cola nın alışkanlık yapması gibi) sigara içme alışkanlığı yapmanın yanında emilimi de kolaylaştırıyor. Buna karşılık aynı ABD kendi vatandaşlarını sigaranın zararlarından korumak için eğitim yolu ile, tütün ve tütünden mamul maddelere getirdiği vergilerle, aynı konuda koyduğu yasaklarla ve sigara içeni ikinci, hatta üçüncü sınıf insan yerine koyarak var gücü ile çalışmaktadır.
            Sigaranın zararları saymakla bitmez ama biz sözlü, yazılı ve görsel kaynaklardan edindiğimiz bilgilerin bir kısmını aşağıya sıralayalım.
1- Sigara beyin damarlarında tıkanıklık yapıyor.
2- Akciğer kanseri ve hastalıklarına sebep oluyor.
3- Yurdumuzda yılda beşyüzbin kişi sigara sebebi ile akciğer kanserinden, bir milyona yakın kişi de sigaranın sebep olduğu diğer hastalıklardan ölüyor.
4- Kronik bronşit, buna bağlı olarak nefes alma güçlüğü ve göğüs hastalıkları hatta giderek solunum cihazına bağlı olarak yaşamak zorunda kalmalar hep sigaranın sebep olduğu hastalıklardır.
5-Doktorlarımız, 40 yaşın üzerindeki bir insan sigara içiyorsa akciğer kanserine yakalanma oranı %70 in üzerindedir diyorlar ki bu çok yüksek bir orandır.
6- Sigara damar tıkanıklığına sebep olduğu için bazı durumlarda kolların, bacakların kesilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
7- Gözlemlerimizle de biliriz ki sigara içenlerin benizleri hastalıklıymış gibi sarı, erken yaşına rağmen ciltleri kırışıklıklarla dolu , dişleri muntazam fırçalasalar bile temiz görünümlü değildir.
            Bir  sağlık ocağında polikinliğinde kapıya asılmış bir resim görmüştüm. Görkemli, al yanaklı bir elma uzun zaman bekletilmiş ve kabukları buruşuk bir hal almış, işte bunun gibi sigara içen birinin de cildinin bir süre sonra öyle buruşuk ve kırışık bir görünüm aldığı resimle gayet güzel anlatılmıştı. Bu resmin yanı başında başka bir resimde de bir el sigarayı ikiye kırmış altında “bırak kurtul” yazısı.
            Günümüzde tiryakiler dahil sigaranın zararlarını bilmeyen yoktur, ama her nedense Türkiye de hep sigara içmek teşvik edilmiştir. Mesela eskiden yangın söndürmeye gidenlere parasız sigara verilirdi, ne alakası varsa. Askerde sigara içsin, içmesin her askere muntazam aylık tüketeceği kadar sigara verilirdi, hala devam ediyor mu bilemiyorum. Bu sebeple erkek tiryakilerin çoğu sigaraya askerde alıştıklarını söylerler. Şimdilerde çok şükür göremiyoruz ama yakın zamana kadar en etkili şekilde sigara reklamı yapılırdı. Ayrıca filmlerde halen yakışıklı baş rol oyuncusunun sigara ayrılmaz aksesuarıdır. Bütün bunlar sigara içme alışkanlığını teşvik etmiştir.
        İslam Âlimleri 1- İslam da intihar etmek haramdır, sigara uzun zamanda intihar demektir.
2- İslam’da başkasına zarar vermek yasak ve haramdır, kapalı yerlerde sigara içenler içmeyenleri de pasif içici durumuna sokarak başkalarına zarar vermektedir.
3- İslam’da israf haramdır. Faydasız bir harcama olan sigara tam bir israftır.  
 İşte bu açılardan baktığımızda sigara HARAM dır demektedirler.
            Otuz yıldan beri sigara içimini engellemek için yapılmak istenen her gayret, çıkarılmak istenen her kanun engellenmiştir. ABD nin sigara devleri bu uğurda büyük mücadele vermişlerdir. Malbora sigarası üreticisi Filip Moris, şeytani bir düşünceyle “Çocuklar sigara içmesin” şeklinde bir çalışma ortaya koymuştur. Bu çocuklar içmesin ama büyükler içsin demektir, çünkü nasıl olsa çocuklar da yarın büyüyecekler. Her çocuk bir an evvel büyümek ister, sigarayı büyükler içtiğine göre  bu çocukları da sigara içmeye  teşviktir.
            Bana göre mevcut hükümet ve meclisin yaptığı en hayırlı işlerden biri çıkarmış oldukları sigara içimini zorlaştıran, bazı yerlerde sigara içmeyi yasaklayan kanundur. Ancak bu kanuna eğitim, takip ve kontrol yolu ile işlerlik kazandırmak gerekir.








13 Eylül 2013 Cuma



Işık saçan nal olsam adlı kitabımdan

                DOST ELİ

Zâlimler mutad üzre vazgeçmese zulümden,
Hakkı haykırmaya devam etmelidir dilin.
Bütün güzelliklerin doldurduğu gönülden,
Mazluma hep şefkatle uzanmalıdır elin.

5 Eylül 2013 Perşembe

MUTLULUĞUN YOLU

Gel gönül, tutma bu aklı geçici heves denk.
Akıl idrakı doğurur, idrakla olur âhenk.
Yolculuğun sona erer, bir gün gün akşam olur.
Mantık süzgecinden geçen karar, mutluluk demek.