24 Ekim 2014 Cuma

                                                          HİÇ                                          
         Bir süre önce Nuh Mete Yüksel D.G.M. Başsavcısıydı. Pek popüler, pek ünlü bir baş savcı.Tabi demokratik sistem gereği astığı astık, kestiği kestik denemese de ciddi duruşu, hiç gülmeyen yüzü ve azametli yürüyüşü…  ile memleketin önde gelen isimlerindendi. Millet Vekili Merve Safa Kavakçı nın Mecliste yemin etmesi engellenince, vatandaşlıktan çıkartılması da gündeme gelmiş, bu durumda tabi olarak Nuh Mete Bey de D.G.M Savcısı olarak görev başındaydı. Amansız bir takipçi gibi yanına yeteri kadar polis memuru da  alarak, Merve Hanım’ın evini basmıştı. Evet evet yalnız, tek başına yaşayan bir kadının evini, hem de gece yarısı. Başarılı olunsaydı, evinden çıkartıp beklide tutuklatacaktı.
      Büyüklerimiz ne demişler? “Ne oldum deme, ne olacağım de..” İnsanoğlunun mükemmel yaratılışına ve emrine verilmiş olan şu güzelim dünyaya rağmen ömrü çok kısadır.
Aslında bu kısa hayatın hayatın her devresinde dikkatli olmak gerek. O andaki durumun, konumun, işgal ettiğin mevki ve makamın ne olursa olsun, her şeyin bir sonunun olduğunu bilerek yaşamak lazım. İnsan yarın pişman olacağı, utanacağı, şimdi olsa yapmazdım diyeceği fiil ve hareketlerden uzak durmalıdır.

“Ağa olsan, paşa olsan, bey olsan
Yakasız gömleğe sarılın bir gün.”   Demiş şair.  

       İşte o yakasız gömleğe sarılacağımız günü unutmadan yaşamak, hepimizin hedefi olmalıdır. 
 Nuh Mete Yüksel, daha dün  “Küçük dağları ben yarattım” dercesine  bir tavır sergiliyor, bir milletvekili hanımı gece yarısı evinde rahatsız edebiliyordu. Kaderin şu garip cilvesine bakın ki, kendisi de bir kadın yüzünden dillere düştü. Hani hatırlayınız, gazeteler şöyle yazıyordu: “Ankara D.G.M Savcısı Nuh Mete Yüksel, hakkında çıkan …… kasetlerin  arkasından başlatılan soruşturma kapsamında D.G.M deki görevinden alındı. Soruşturmayı tamamlayan Adalet Bakanlığı Müfettişleri, hazırladıkları raporu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sundu. Kurul, müfettişlerin raporunu değerlendirdikten sonra, Nuh Mete Yüksel’e kınama cezası ve yer değiştirme cezası verdi. Yani Sayın N.M.Yüksel, Ankara D.G.M Savcılığından, Ankara Cumhuriyet Savcılığına  getirildi.” Tabi bu tenzilen bir görev değişikliği idi.
        Her ne kadar Sayın Yüksel, kendisini bir kadınla gösteren kasetin montaj olduğunu söylese de, Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulunun kararı böyle idi.
        Şimdi bu olayı niçin mi gündeme getirdim? Baro seçimlerinde Sayın Nuh Mete Yüksel’e meslektaşlarının yaptıkları karşısında Sayın Yüksel’in durumuna üzüldüm de onun için.
          Hani şehzade ava meraklı imiş, çıktıkları avdan da hemen dönemezler, bazen birkaç gün sürermiş bu av keyfi. Yine bir gün üç- beş arkadaşı ile birlikte çıktıkları av peşinde saatlerce at koşturmuşlar ve birkaç tane de av vurduktan sonra, biraz dinlenmek için yaylanın en güzel yerine kulübesini yapmış ve sürülerini otatan çobanın yanına, çayırların üzerine oturmuşlar. Çoban misafirlerine “çoban armağanı çam sakızı”  kabilinden  kulübesinde nesi varsa ikram etmeyi düşünmüşse de, bakmış ki bunlar öyle sıradan insanlar değil,  içinden “hele ağırdan alıp bekleyeyim  biraz,”diye geçirirken, misafirler hemen sofralarını donatmışlar bile. Vurdukları avlarını da ateşte kızartıp hep beraber yedikten sonra, çobanın yaptığı çayları içerken, şehzade çobana sormuş.
-Şimdi sen burada ne yapıyorsun?
-Sürülerimi otlatıyorum.
-Sonra ne yapacaksın?
-Burası benim yazlık yerimdir, kış yaklaşınca köyüme giderim.
-Sonra?
-İlkbaharda tekrar gelirim.
-Sonra?
-Sonrası hiiiç demiş,  ama bu münasebetsiz misafirin haddini bildirmeyi de kafasına koymuş.
Peki demiş çoban,( şehzade olduğunu henüz bilmediği bu çalımlı misafirin yüzüne bakarak,)sen ne yapıyorsun buralarda? Şehzade gururdan göğsü kabararak, ben mi? demiş,”Ben şehzadeyim, şimdi avlanıyorum, ileride padişah olacağım, memleketimizi yöneteceğim, herkes benim emrime boyun eğecek,  dış ülkelerden misafirlerim gelecek, ben dış geziler yapacağım, sizlerin padişahınız olarak memleketimizi ve sizleri temsil edeceğim.”
-Sonra demiş çoban, sonra ne olacak?  Şehzade sonra ne olsun hayat böyle devam edecek. Çoban ısrarla daha sonra demiş, daha sonra ne olacak? Şehzade ister istemez daha sonrası hiiç demiş.
Çoban,
-A be şehzadem o kadar kendini yoracak, gururlanacak, kibirlenecek ne var, ben şimdiden hiç im…
       Yaa  işte böyle dostlarım! En iyisi, sonumuzun hiç olacağı şimdide belli  bu dünyada, hiçliğimizin farkında olarak yaşamak değil midir?


                                                                                                                              

                                                                                                                              
                                                                                                                              






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder